TOPLUMUMUZ
ARTIK SADECE ERGENLERDEN OLUŞUYOR?*
“Çocuklar
İktidarda” kitabının yazarı İsveçli Psikiyatrist David Eberhard, liberal
yetiştirme tarzının hem çocuklara hem de anne babalara zarar verdiğini
söylüyor.
Röportaj:
Jeannette Otto
Çeviri:
Zeliha Eliaçık
Die Zeit: En son ne
zaman çocuklarınızla bir restorana gittiniz?
David Eberhard: Çok
uzun zaman olmadı, neden soruyorsunuz?
Die Zeit: Çünkü pek
çok restoran sahibi nasıl bir lokantada nasıl davranılacağını bilmeyen çocuklu ailelerden bıkmış durumda. Hatta bir
lokanta ailelere girişi yasakladı. Üstelik bu çocukları seven bir ülke olan
İsveç’te oluyor.
Eberhard: Bunu gayet iyi anlıyorum. Bağıran, etrafa içeçekleri saçan,
ortalıkta koşuşturan ve 5 derece soğukta bile kapıları açık bırakan çocuklar
oluyor. Üstelik anne babaları da yanlarında oturuyor ve çocuklara müdahele
etmek akıllarından bile geçmiyor.
ZEIT: Neden kimse uyarmıyor peki?
Eberhard: Kimse böyle bir şeye cesaret edemiyor ki. Ebeveynler
çocukları uyarıldığında ya da eleştirildiğinde tatsızlık çıkarabiliyorlar. Eskiden
çocuk terbiyesi konusunda ortak değerlere sahip bir yetişkin topluluğu vardı. Bir
çocuk edepsizlik yaptığında yanına gidilir buna son vermesi istenirdi. Artık böyle
bir uzlaşı yok.Biz yetişkinler birbirimizin arkasında durmuyoruz, sadece çocuklarımızın
tarafındayız.
Anne
Babalar Çocuklarının En Yakın Arkadaşı Olmaları Gerektiğini Zannediyorlar. Onlara
İtiraza Etmeye Cesaret Bile Edemiyorlar.
ZEIT: Yeni kitabınız “Çocuklar İktidarda” yakında Almanca olarak
yayınlanacak. Kitapta özgürlükçü ve libral çocuk yetiştirme ekolünün başarısız
olduğunu söylüyorsunuz. Neden?
Eberhard: Çünkü anne babalar günümüzde artık sorumlu birer yetişkin
gibi davranmıyor. Çocuklarının en yakın arkadaşları olmaları gerektiğini
zannediyorlar. Çocukla eşit bir ilişki kurmaya çalışıyor, kural koyamıyor,
onlara itiraz etmeye cesaret bile edemiyorlar. Bir anne baba sorumluğunda kararlar
almak yerine, çocukları gibi “asi” ve “cool” olmak peşindeler. Toplumumuz artık
sadece ergenlerden oluşuyor.
ZEIT: Nerede tatil yapılacak, evde hangi yemek pişirilecek,
nereye tatile gidilecek? Gerçekten de Alman anne babalar bunların kararını
çocuklara mı bırakıyorlar?
Eberhard: Pek çoğunun bu satırlarda kendini bulduğuna eminim. Anne
babalar çocuklarının yetişmesiyle ilgili sorunları dışarı yansıtmaktan
hoşlanmıyor. “Bizde her şey yolunda, hiç bir sorun yok.” diyorlar. Gerçekte ise
sürekli vicdan azabı içindeler, çünkü sürekli bir şeyleri yanlış yaptıkları
hissine kapılıyorlar. Akşam yorgun argın eve geliyor, çocuk ne isterse onu
pişiriyorlar. Çünkü tartışmaya halleri yok. Çocukların önceden kararlaştırılan
süreden daha uzun müddet televizyon izlemesine izin veriyorlar, çünkü biraz
rahat etmek istiyorlar. Ben sadece şunu söylüyorum: Çocukları hayatınızın
merkezine koymanıza gerek yok. Üstelik siz böyle yapıyorsunuz diye çocuğunuzun
ileride daha rahat bir hayatı veya daha başarılı olacağına dair bilimsel hiç
bir kanıt da yok!
ZEIT: Sizin de altı çocuğunuz var. Ailenizde kararları kim verir?
Eberhard: Ben veririm.
ZEIT: Demokratik bir aile
yapınız yok o halde?
Eberhard: Ailenin demokratik
bir kurum olması gerektiğini düşünmüyorum. Ebeveynler ve çocukları arasındaki
ilişki, asimetrik bir ilişkidir. Usta – çırak ilişkisi gibi. Biri öğretiyor,
diğeri dinliyor. Anne babalar pek çok konu hakkında çocuklarından daha iyi bir
değerendirme yapabilirler. Çünkü daha çok tecrübeye sahipler. Bu yüzden
kuralları da onlar koymalı.
ZEIT: Nasıl oluyor da çocuklarınızı İsveç toplumu gibi liberal
bir ortamda böylesi katı ve otoriter bir terbiyeyle yetiştirebiliyorsunuz?
Eberhard: Diğer
ebevenlerden çok da farklı davrandığım söylenemez. Yoksa çocuklarım zor durumda
kalırlardı. Onları askeri bir otoriter terbiyeyle büyütsem olmazdı.
ZEIT: Kendinize hakim oluyorsunuz yani?
Eberhard: Hayır, idare ediyoruz. (gülüyor) Belki bazı
okuyucular “Bu adam askeri terbiye istiyor, dayak cezasından bile yanadır.”,
diye düşünebilirler. Ancak böyle bir şeyi hiç yazmadım. Asla çocukların
dövülmesinden yana değilim.
ZEIT: Son bir kaç gündür Almanya’da Papa’nın “ufak bir şamarın çocuk
terbiysinde kabul edilebilir olduğuna” dair sarfettiği ifadeler tartışılıyor.
Kitabınızda, otoriter şekilde yetiştirilen çocukların, hatta dayak yiyen
çocukların bile ileride daha kötü bir hayat yaşadıklarına dair bilimsel hiç bir
veri yok diyorsunuz? Papa’ya ne kadar katılıyorsunuz?
Eberhard: Bu konuda kesinlikle katılmıyorum. Ben
sadece çocukların içinde bulundukları
toplumun değerlerine uygun yetiştirilmelerinin önemli olduğunu söylüyorum.
Dayağın kabul gördüğü toplumlarda bu çok da travmatik bir etki yapmaz. Buna
karşın Batılı toplumlarda ebeveynler, çocuklarına yönelik en ufak bir
eleştirinin bile onlara zarar vereceğini düşünüyorlar. Örneğin bir anne ergenlik
çağındaki kilolu kızına “Çok çikolata yersen şişmanlarsın.” demeye bile çekiniyor. Çocuğun yememe
hastalığına yakalanacağından korkuyor. Çocuklara porselen bebek muamelesi
yapılmamalı. Onlar düşünüldüğünden çok daha güçlüler.
Eberhard yeni kitanında ebeveynlerin korkularını işliyor.
Genç anne babalar için ortada hiç bir
ciddi tehlike yokkeni, pek çok yeni korkunun ortaya çıktığını söylüyor.
Psikiyatrist yazar, pek çok örnekle modern ebeveynleirn çelişkilerini ortaya
koyuyor.. Pek çok uluslararası araştırmadan da örnekler veren yazar, anne
babaları davranışlarını sorgulamaları için adeta provoke ediyor Örneğin ileride
zorluklarla mücadele yetisini kazanmaları için çocuklara daha küçük yaşta
aksilikler ve tersliklerle baş etmenin öğretilmesi gerektiğini söylüyor.
Sürekli İşaret Parmağını Sallayan Uzmanlar Büyük Bir Sorun
ZEIT: Katı bir terbiyenin çocuklara zarar vereceği düşüncesi
nereden kaynaklanıyor?
Eberhard: Benim izlenimlerime göre bunun sorumlusu “uzmanlar.”
Ebeveynlere hep söylüyorum: Fazla
başvuru kitabı okumayın.
ZEIT: Sadece sizin kitabınızı okusunlar bu yeterli, öyle mi?
Eberhard: Beni bunla itham edebilirsiniz tabii... Ancak mesela John
Bowlby’nin bağlanma teorisi uzmanlar tarafından aşırı şekilde yorumlanıyor.
Bunun sonucunda aileler örneğin “Çocuğumu anaokuluna verirsem benden çok
anaokulu hocasıyla vakit geçirir, bu da çocuğuma zarar verir. “düşüncesine
kapılmaya başlıyor. Ben şimdiye kadar annesinden çok ana okulu hocasına
bağlanan bir çocuk hiç görmedim.
ZEIT: Danimarkalu Jesper Juul’un seminerlerinde salonlar dolup
taşıyor. Başarısını neye borçlu sizce?
Eberhard: Doğru zamanda geldiği ve terbiye konusunda boşlukları
doldurduğu için. Artık kimse otoriter bir terbiyeden yana değil. Her istediğini
yapsın da pek makbul bir tarz değil…İlk kitabı “Yetkin Çocuk” tamamen dipnotsuz
ve referanssız yayınlandı. Ama bu anne babaların umrunda bile değil. Birden baktık ki herkes “Çocuk
cezalandırılmamalı ama ödüllendirilmemeli de.” demeye başladı..
ZEIT: Ödülledirilmemeli mi?
Eberhard: Bunu sadece Juul da söylemiyor üstelik. Eğer kızım bana
yaptığı resmi gösterdiğinde en fazla “ Hımm, demek bir resim, ne ilginç! Resim
yapmak seni mutlu ediyor mu “ diyebilirmişim. İyi ama ne bu tepki ne de bu iletişim
sahici değil! Üstelik böyle düşünmüyorken
neden rol yapayım ki! Anne babalar artık onları utandırmamak ve güven
duygularını sarsmamak için çocuklarına bir şey söylemeden evvel bin kez
düşünürlar. Uzmanlarla ilgili sorun şu. Anne babalara işaret parmağını sallıyor
ve neyi nasıl yapmaları gerektiği konusunda akıl veriyorlar. Tutunacak bir
şeyler arayan ebeveynler de çabucak dogma ve ideolojilerin etkisi altına
giriyor ve bundan kurtulamıyorlar.
ZEIT: Çocukları korumanın nesi kötü?
Eberhard: Aşırı korunaklı büyümeleri kötü. Eğer yetkin bir çocuk
yetişitmek istiyorsak, bu çocuk okula yalnız gidebilmeli. Altı yaşında bir
çocuk trafiği yoğun bir şehirde bile bunu yapabilecek yetkinliktedir. Anne
babalar bir yandan buna müsaade etmiyorlar ama aynı zamanda çocuklardan kendi
başlarına karar vermelerini ve yetişkinlerle eşit göz hizasında konuşmalarını
bekliyorlar. Çoğu ebeveyn çelişkili ve tutarsız davranıyor. Çocuklarını neyin
teşvik edeceğini gelişimini ilerleteceğini ve neyin onları aşacağının ayrımına
varamıyorlar.
ZEIT: Bu durumun ne gibi sonuçları oluyor?
Eberhard: Çocuklara “Hayatta başına hiç kötü bir şey gelmeyecek, ben
her zaman yanındayım, dünyanın merkezi sensin” şeklinde davranarak yetişkin
hayatına onaları hazırlamış oluyoruz. Psikiyatri kliniğim sırf kız ya da erkek
arkadaşı ilişkiyi bitirdi diye ya da köpeği öldü diye bana gelen genç
yetişkinlerle dolu. Çok basit bir acıyla dahi başedemiyorlar…
Eberhard kliniğinde çok sık rastladığı bir durumu aktarıyor: Yolunda
gitmeyen bir şeyler var. Anne babalar çaresizliklerine tıbbi ve bilimsel
cevaplar arıyorlar. Örneğin çocuklarına ADHS teşhisi alınca rahatlıyorlar. Çünkü
böylelikle çocuklarının davranışı için bir açıklama bulmuş oluyorlar ve kendilerini
suçlu hissetmiyorlar. Çocuklarının yorgun, sinirli ve hiperaktiv olmasına
şaşırıyorlar ama onları daha erken yatağa göndermek ya da ergen çocuklara gece
yarılarında bilgisayarla oynamayı yasaklamak akıllarına gelmiyor.
SAKIN BİZİ
TAKİP ETMEYİN!
ZEIT: Almanya uzun sure çocuk bakımı ve eşitlik konularında
İsveç’i izledi. Şimdi siz bize “ Sakın bizi takip etmeyin! “ diyorsunuz!
Eberhard: Evet, çünkü biz sınırı aştık. Özgürleşme meselesi
kontrolümüzden çıktı. Eşitlik ve eşit haklara sahip olma meselesi de toplumsal
bir dogmaya dönüştü. Çocuklarımızı daha 1 yaşında kreşe veriyoruz. Anne ve baba
çalışıyor; olabildiğince eşit şartlarda, olabildiğince çok ve mümkün olduğunca
eşit pozisyonlarda. Biri diğerinden geri kalmak istemiyor. Çocukluğumuzdan beri
bize iş ve çalışma hayatının insan olmanın tek yolu olduğu öğretiliyor. Anne
babalığın bizzatihi, kendi başına bir değeri yok artık. Ebeveynler kimin kaç saat evde kalacağı ve kimin ne kadar çalışacağı konularında
birbirlerine açıklama yapma ve ikna etmek zorunda.
Telefon
çalıyor. Eberhard’ın eşi telefonda. Çamaşırları asması ve en küçük oğullarının
yatak çarşafını değiştirmesi gerekiyormuş. Psikiyatr bu işleri halletmek için
röportaja ara veriyor.
ZEIT: Bir kadın evde daha uzun sure kalsa nasıl olurdu?
Eberhard: Bunu artık hiç bir kadın yapamaz ki. Yaparsa büyük
suçlamalarla karşılaşabilir. Çabucak kadın cinsine ihanet etmekle, tepkisel
veya eski moda olmakla suçlanabilir.
ZEIT: Cinsiyetten ari nötr şahış zamiri “Hen” resmi olarak İsveç
diline girdi. Bununla çocuklara she ya da he yani cinsiyet belirtici şahıs
zamiriyle hitap edilmesinin önüne geçilmek isteniyormuş.
Eberhard: Bu çocukların istismar edilmesidir esasında. Allah’tan şimdiye
kadar çok az okulda kullanılıyor. İşte bu eşitlemeci anlayış, çocukların gelişimine
dair biyolojik pek çok gerçeği ve farkı görmezden geliyor. Ergenlik çağındaki
erkek çocuklarının ciddi sorunları var. Okullarda ne yapacaklarını bilemez
halde çaresiz dolaşıyorlar, zira artık kimse onlara erkek çocuğu gibi
davranmıyor.
ZEIT: İsveçli okullar uluslararası sıralamada bu yüzden mi
aşağılara düştü?
Eberhard: Sadece bu değil. Öğtetmenlerden kaynaklanan sorunlar da
var. Öğretmenlerin itibarı yerlerde sürünüyor. Evde anne babalarını dinlemeyen
çocuklar bu kez okulda da öğretmenleri
dinlemek istemiyor. Sonuç; başarı grafiği düştükçe düşüyor .İsveçli öğrenciler
Pisa-Araştırmasına göre okulu asmada, öğretmenlere hakarette ve vandallıkta bir
numaralar. Ha unutmadan kendilerine güvenleri de tavanda!
ZEIT: Sürekli bakım ve ilginin merkezinde olan çocuklar için
çok tipik bir durum.
Eberhard: Evet, işte bu
“dünyanın merkezindeki çocuklar” sonra İsveç televizyonunda yayınlanan “İdol”
gibi yarışma programlarına gidiyorlar. Buralarda yarının starları yldız
şarkıcıları aranıyor. Bakıyorsunuz buraya katılan bazıları şarkı bile söylmekten
aciz. Ama bunun farkında bile değiller. Ve Jüri şaşkın halde soruyor: “Kimse şimdiye
kadar sana şarkı söyleyemediğini söylemedi mi?”
ZEIT: Anne babaları bunu söylemek için çok korkaktılar belki de?
Eberhard: Onlar zavallı çocuğu travmatize etmek istemiyorlar, güya!
Ama bu şekilde sadece arsız ve şımarık çocuklar yetiştiriyorlar. Kendi
yetenekleri ve kendileri hakkında tamamen yanlış bir resme sahip olarak büyümüş
çocuklar bunlar. Sadece çocuklara odaklanan bir terbiye tarzının dünyanı en iyi
çocuk yetiştirme metodu olduğu söylenemez. Öyle olsaydı çocuklarımız bizi
dünyanın başka yerlerindeki anne babalardan daha çok severlerdi, ama durum hiç
de öyle değil. Çocuklarımız biz yaşlanır yaşlanmaz ve zayıf düşer düşmez bizleri
huzur evlerine tıkıyorlar! Başka ülkelerde aileler birbirne daha bağlı ve
oralarda yaşlı anne babarın hala bir kıymeti var.
* Bu röportaj, 26 Mart
2015 tarihinde Alman Die Zeit gazetesinde yayınlanmıştır. Tekrar içeren az
sayıdaki ifade anlam örgüsünü bozmayacak şekilde çıkarılmış, başlıklar yeniden
düzenlenmiştir.