ÖNYARGININ SEFALETİ YA DA ATEŞLİ BİR GECE - 1
Gece vardiyasını iptal ettik artık. Yağmurlar başladı sayılır. Zaten şantiyede para sıkıntısı da var. Makineleri uygun noktalarda toplatıyorum geceleri. Genellikle de ariyet ocaklarında toplanıyorlar. Kamyonlar ve diğer lastik tekerlekli makineler, paletli araçlara göre elbette daha fazla hareketli ve uzun mesafe gitmelerinde mahsur yok. Akşam olunca ariyet ocağındaki dozer ve paletli loaderlerin yanına gidiyorlar. Aynı zamanda güvenlikçilerin kontrol etmesi de daha kolay oluyor elbette.
Araçlardan motorin, motor yağı, hidrolik yağ çalınmasını her ne kadar tümüyle engelleyemesek de bu şekilde hırsızlığı azaltmayı başardık.
Vakit gece yarısından sonra olmuştu. MSN’ de sonuçsuz tartışmaların bunalttığı sıkıntılı anların birisindeyim. Uzaklardan gelen gök gürültülerini duyuyorum. Yağmur bulutu ne yapacağı belirsiz, ipini koparmış mayın gibi geziyor, yükünü nereye bir anda boşaltacağını anlayamıyorsun bile. Uyku tutmadı, verandaya çıktım, kanepeye oturdum. Uzakta çakan şimşekler bulutları flaş ışıkları gibi anlık aydınlatıyor, bulutların garip şekilleri gece karanlığında bir görünüp bir kayboluyorlar.
Can sıkıntım had safhada, uyumak mümkün değil. İçeri girip giyindim. Ariyet ocağındaki araçları ve bekçileri kontrol edeceğim. Bu saate ve böyle bir havada hiç beklemedikleri baskın olacak. Aslında benim için tehlikeli bir durum. Beni fidye için filan kaçırmaları ihtimal dâhilinde. Daha kötüsü, eğer bir hırsızlığın üzerine gidersem hırsızların ne yapacağı belli olmaz. Hırsızlar eğer sivilseler en fazla sopa bıçak taşıyorlar, ama eğer polis ya da asker iseler onlarda ya G–3, ya da M–16 var. Bazı polislerde AK–47 de gördüm. O zaman ne tepki verecekleri belli olmaz.
Otoparka gittim, çift kabin Toyota Pikap’ı çalıştırdım. Şantiye nizamiyesine yanaştım. Ses ve far ışığı kulübedeki nöbetçiyi uyandırdı. İçinden bana küfür ediyordur şimdi. Bu saate beyazlar genellikle karı-kız peşine giderler veya dönüyor olurlar. Adam benim keyfimden dolayı rahatsız edilmekten memnun olmamıştı elbette.
Onun beklemediği bir şey yaptım, arabadan inerek kulübesine yanaştım ve bekçibaşını çağırmasını söyledim. Uykulu hali ile aklını toparlaması uzun sürdü, tekrarladım istediğimi. Genelde bağıra çağıra kapıyı çabuk açmasını isterdik. Tek başıma gecenin bu saatinde araziye gitmeye tırsmıştım gerçekten. Yanıma bir iki güvenlikçi almadan gecenin bu saatinde araziye gitmek hiç de akıllıca değil yani.
Onbeş dakikalık bir yolculuktan sonra ariyet ocağına vardım. Yağmurun ıslattığı bölgelerden geçtim ama ariyet ocağında çamur filan yok. Bu iyi. Yarın kamyonların çamurla boğuşması gerekmeyecek. Dampere yapışan çamurlu toprak, kamyondan boşalma sırasında defalarca devrilmelerine sebep olmuştu.
Far ışığında kamyonlar ve makineler gündüz dizildikleri gibi görünüyorlar. Arabanın sesini ve ışığını gören bekçilerin çoktan ortaya çıkıp kendilerini göstermeleri gerekirdi. Ama kimseyi göremedim. Kesin derin uykudalar. İçecek bir şeyler bulursa sızıp kalıyorlar zaten. Ya da, gündüz başka işte çalıştıkları için gece uykusuzluğa dayanamıyorlar. Kulaklarının dibinde top patlasa uyanmıyor bazıları.
Ben böyle düşüncelerle ariyet ocağında arabayı döndürerek far ışığında bekçi ararken nihayet iki tanesi ortaya çıktı.
Bekçibaşına burada kaç kişi olduğunu sordum. Dört bekçinin olması gerektiğini söyledi. Haklıydım işte, iki bekçi işe gelmemişti bile, ama maaş günü muhasebenin önünde kuyruğa geçerler hemen.
Arabadan indim, hemen makine ve kamyonların sıralandığı tarafa yöneldim, el fenerimle araçların aralarını kontrol ediyorum, eğilip altlarına bakıyorum, hırsız varsa belki kaçamayıp saklanmıştır, ya da carkanlarını (25 lt.lik bidonlara bu adı vermişler) bırakıp saklanmışlardır, biz gidince dönüp almaya gelirler. Kimse yok, bir anormallik yok. Bu arada bekçibaşıyla konuşuyorum, bekçilere diğerlerinin nerede olduğunu sormasını istiyorum. Bekçibaşı İngilizce biliyor ama bekçiler yerel dil Hausa’yı konuşuyorlar sadece. Bekçi uzun uzun anlatıp arada da lastik tekerlekli Loader 966 Cat’i gösteriyor.
Hemen loaderin yanına gidiyorum hızlıca. Makineye bir şey olmuş olmasından korktum. Bir yandan da kızgınlıkla bağırıyorum artık, fakat İngilizce mi, Türkçe mi konuşuyorum bazen fark etmiyorum bile. Ama hangi dilde olursa olsun ortam, durum göz önüne alındığında kızgınlık ve öfke sözleri sarf ettiğimi anlamamak mümkün değil. Bekçibaşı da telaşla bana bir şeyler anlatmaya çalışıyor. Ama adamın İngilizcesinin kötü olması, benim anlamamın zor olması ve de doğal olarak da adam Hausaca’dan da araya kelimeler sıkıştırması tam bir iletişim kargaşası ve telaşı çıkarıyor. Adamların asıl korkusu işlerinden olmak. Elbette atacağım bunları işten. Görev yerini terk etmiş bekçiler, bunun farkında olmayan bir Bekçibaşı, nasıl bir sonuç bekliyorlar ki? Hele bir de motorin ya da başka bir şeyin çalındığını tespit edersem hırsızlık suçlamasıyla polislere vereceğimi biliyorlar.
Loader 966’nın yanına gidince şaşkınlıktan bir an dondum kaldım. Makinenin sağ ön lastiği en az birbuçuk metre parçalanarak yarılmıştı. Bu nasıl olabilirdi? Nasıl bir aletle bunu yapmışlardı? Herhalde palalarla yapmışlardı, ama o paslı eğri büğrü palaların bu lastiği kesmesi nasıl mümkün olmuştu ki? En önemlisi neden yapmışlardı? Demek giden iki bekçi bunu yaptı kaçtı, bu ikisi de kendilerini savunuyorlar şimdi. Ama neden böyle amaçsız ve zor bir şeyi yaptı bunlar şimdi? Lastiği çalmalarını anlarım, indirmelerini anlarım, ama parçalamak neden? Belki de makinenin operatörü çalışmak istemedi, biraz yatmak istedi, bekçilerden de akrabası filan varsa, birkaç Naira’ya yaptırdı bunu? Ya da en uzak ihtimal ama şirketten parasını alamayan birisi varsa intikam için yapmıştır. Diğer iki bekçi nerede peki, onların kaybolması anlamlı gelmiyor. Bunları düşünürken aynı zamanda bağırıp duruyorum, tehditler savuruyorum bekçilere, işten atacağımı, polislere vereceğimi filan söylüyorum. Ama arada bekçibaşının yıldırım filan dediğini anladım. Ne yıldırımı yaa? Bunlar bu haltı yaptıktan sonra bir senaryo yazmışlardı muhakkak. Sakinleştim, anlat bakalım dedim adama.