30 Mart 2008 Pazar

BİR HAK ARAMA ÖYKÜSÜ 1.GÜN


BİRİNCİ GÜN
17-Ekim–2007 Çarşamba
Saat 06.45
Şantiyenin Türk personeli teker teker ofislere doğru ilerliyorlar. Toprak işleri şefi ve formeni park halindeki kamyon ve iş makinelerinin yanına gidiyor. Sanat Yapıları formenleri, yerel mühendislere bakınıyorlar. Günlük talimatlarını verecekler. Proje Müdürü (PM) her sabah olduğu gibi bu hareketleri gözlüyor, gerekli talimatları ve düzeltmeleri yapmaya hazır bekliyor.
Ama yerel personel, mühendisler hariç, hepsi şantiye dış kapısının dışında toplanıyorlar ve şantiyeye girmiyorlar. Sendika yöneticileri işçileri etraflarına topluyor, hararetli bir konuşma başlıyor. Konuşmalar yerel dilde olduğu, İngilizce olmadığı için Türk personel ne konuşulduğunu anlamıyor.

Saat 06.55
Dışarıda toplanan kalabalıktan ayrılan, bazısı sendika yöneticisi üç, dört kişi şantiyeye giriyor, doğruca jeneratör binasına gidip jeneratörü kapatıyorlar ve şalterini söküp alıyorlar.
Eş zamanlı olarak yine bir gurup yerel personel şantiyenin yaşam alanı (kamp) tarafına bulunan yemekhane ve mutfak binasına giriyorlar.
Yemekhane tarafında, henüz kahvaltısını tamamlamış bazı Türk ofis personeli bulunmakta. Sendika yetkilisi ve yerel işçiler, sanki içeride hiç kimse yokmuş gibi yemekhane ve mutfağın kapılarını dışarıdan asma kilitle içerideki insanların üzerine kapatmaya başlıyorlar.

Saat 07.00
Şantiyede elektrik yok, bir saat sonra su kesilecek, şantiyenin dışarısı ile ilişkisi kapılar kilitlenerek kesildi. Eylemcilerin izni olmadan kimse dışarıya çıkamıyor ve içeriye giremiyor.

Saat 07.05
Eylemciler ana dış kapının üzerine bazı dövizler astılar.
Elle yazılmış iri harflerle “OGUZ GO”, “HAKAN GO”, “AHMET GO”.
.................................................

Şantiye Şefi (CM=Construction Manager) Oğuz Çetin, İdari İşler Müdürü Erman Bayram ile birlikte Proje Müdürü (PM=Project Manager) Bayram Ali Cihanoğlu’nun odasında toplandılar. Proje Müd. ne söyledikleri ilk şey,
“...derhal bir polis ekibi çağıralım ve jeneratörün, kapıların açılmasını sağlayalım”
P.M. bu teklifi kabul etmiyor,
“polisin gelmesi bu adamları daha da tahrik eder ve işimiz zorlaştırır”.

Böylece, sonu ne zaman geleceği belli olmayan karşılıklı bir bekleme başladı.
İş başı yapmayan işçiler ve sendika yöneticileri şantiye dışında ve hemen kapının önünde, proje müdürü, şantiye şefi, idari işler müdürü proje müdürünün odasında, diğer Türk personel de gerek kendi ofislerine gerek diğer ofislerde toplanıp beklemeye başladılar.

Saat 08.00 civarı.
Teknik ofis şefi Tunay, P.M.in odasına gelerek durumun “hiç de hoş olmadığı” konusunda uyarıda bulunarak polis çağrılmasını talep etti.
polisin gelmesi bu adamları daha da tahrik eder ve işimiz zorlaştırır”.
Şeklindeki cevap P. M. tarafından tekrarlandı.


Saat 09.00 civarı.
Bekleme devam ediyor. P.M.,
“işçiler tarafından bana herhangi bir talep gelmedi, kimse bu olanlardan beni bilgilendirmedi, ben de kapıya gidip onlara herhangi bir şey sormayacağım”
Dedi ve şantiye şefi, idari işler müdürü, mali işler şefi bu konuda P.M. ne tam destek verdiler.
..................................................................

Proje Koordinatörü Mustafa Taylan, İdari İşler Müdürü Erman Bayram’ı odasına çağırdı ve “kendisine neden bilgi verilmediğini” azarlayarak sordu.
İdari müdür olanları anlattı ve gerekli bilginin Prj. Müd. ne verildiğini söyledi.
“Ayrıca zaten her türlü olay ve bilgiyi, şu anda görüldüğü gibi zaten Şevket bey (koordinatörün eniştesi) ve Tunay bey (teknik ofis şefi) detaylı olarak size an be an aktarılmaktadır”.
Mustafa Bey, bu cevap üzerine o sırada kapısını önünden geçmekte olan Şantiye Şefini de içeriye çağırarak, önündeki müsvedde kâğıda bu konuda şantiye idaresinin (yani Prj. Müd., Şant.Şefi, İdari İşler Müd.nün) sorumlu olduğunu, eksik ve kusurlu olduğunu çizimleriyle desteklemeye çalışarak anlatmaya başladı.
Şantiye Şefi,
durum sizin anlattığınız gibi değil, eksik, yanlış ve taraflı bilgilendirilmişsiniz”
Diyerek, sorunu ve sebeplerini Prj. Koor.ne kısaca özetledi.
Proje Koor. Bu açıklamaya tek cümle ile cevap verdi,
“Hadi bakalım büyük şefler görelim nasıl çözeceğinizi”
İdari İşler Müd. ve Şantiye Şefi, koordinatörün odasından çıkarak P.M.in odasına geri döndüler.

Saat 09.30 civarı.
P.M. Bayram Bey, şantiye işçi sendikasının bağlı olduğu Kaduna ili sendikaların bağlı olduğu örgütün sekreterini çağırdığını söyledi.
“Ama, adam PW (bir diğer yabancı inşaat firması-İrlanda orijinli)’de toplantıdaymış yarım saat kadar sonra gelecek” Dedi.

Saat 10.00 civarı.
Bekleyiş devam ediyor.
P.M., yerel ortak tarafından atanmış olan Genel Müdür Yardımcısı (D.M.D.) Caferbaba’yı telefonla arayarak olaylardan bahsetti ve en kısa zamanda şantiyeye gelmesi gerektiğini ısrarla söyledi.
Sendikaların genel sekreteri şantiyeye geldi. P.M.,
“tekrar toplantıya dönmek mecburiyetindeymiş, ama 11.30 da bize dönecek, durumu adama özetledim” dedi.

Saat 11.00 civarı.
Bekleyiş devam ediyor. Sular akmıyor, elektrik olmadığı için klimalar çalışmıyor. Hava sıcak, ofislerde durmak bunaltmaya başladı.
Toprak işleri şefi muhasebeden para istedi. Karısının sancıları gelmeye başlamış.
Ama doğuma daha on gün kadar olduğunu söylüyorlardı.

Saat 11.30 civarı.
Toprak İşleri Şefi acilen bir araç istedi. Hastaneye gitmek zorundalar. Sancılar şiddetli ve sık gelmeye başlamış.
Herkes telaşlandı. Araçlar şantiye tarafında, kamp tarafına geçmek ise şu anda mümkün görünmüyor.
Kamp tarafında bir pikap bulundu. Hamile kadını ona bindirdiler. İdari Müdür Erman ile Toprak İşleri Şefi Cumhur ve hamile karısı kapıdan çıkamıyorlar. Eylemciler kilidi açmıyor.
Sancılar sıklaştı ve şiddeti arttı.
Cumhur, telefonla Isaac Sani’yi arıyor. Isaac Sani toprak işleri kısmında çalışan bir excavator operatörü ve aynı zamanda sendikanın da sekreterliğini yapıyor. Cumhur, kendi altında çalıştırdığı bu operatöre birazda yalvarırcasına durumun aciliyetini anlatarak ve lütfen diyerek kapı kilidinin açılmasını istiyor. Isaac yanında bir gurup işçi ile kapının önüne geliyor, kilidi açarak aracın dışarı çıkmasına müsaade ettikten sonra tekrar önünde duruyorlar ve aracın içine bakarak durumun söylendiği gibi olup olmadığını kontrol ediyorlar. İkna oluyorlar ve aracın gitmesine müsaade ediyorlar.

Sendika genel sekreteri söz verdiği zamanda şantiyeye geldi. Şantiye işçi sendikası yönetim kurulu ile birlikte toplantıya girdiler.
İdari İşler Müd. Erman’ın odasında Şantiye Şefi Oğuz, Muhasebe Sorumlusu Murat değerlendirme yapıyorlar.
Murat PM. in toplantıya girdiğini ve yalnız bırakılmaması gerektiğini söyledi.
Şant. Şefi,
“bize haber vermedi ama” dedi.
Murat telefonla PM. i arayarak “bizimde gelmemiz uygun olur diye düşünüyoruz abi” dedi.
PM. “gerek yok, adamları kışkırtmayalım” diyerek yanına kimseyi almayacağını söyledi.

Saat 12.30 civarı.
Prj. Koor., Mustafa bey, Teknik Ofis Şefi Tunay ve arabasını istedikleri toprak işleri formeni Ahmet ile birlikte kamp tarafındaki kapının kilidini çekiçle kırarak dışarıya çıkıyorlar. Önlerini kesen işçi gurubuyla tartışıyorlar.
Bahaneleri doğum yapacak hasta için hastaneye gitmek.
İşçiler, kamp tarafından yeni bir çıkışı engellemek için tekerlekli bir ofis konteynırını kapının önüne çekerek getiriyorlar ve giriş çıkışı tamamen engelliyorlar.
.................................................

Türk personelin bir kısmı ofislerde beklerken, bazıları da evlere gidiyorlar.

Saat 15.30 civarı.
P.M. in sendikacılarla toplantısı bitiyor.
İşçiler jeneratörün çalıştırılmasına müsaade ediyorlar, yemekhane ve mutfak kapılarını açıyorlar.
Prj. Koor., Mustafa Bey ve Teknik Ofis Şefi Tunay Bey açılan kapılardan içeriye girerek yemekhaneye geliyorlar.
Türk personel yemekhanede toplanıyor.
P.M. Yemekhaneye gelerek Prj. Koor. Ve Türk personele toplantıyı anlatıyor,
“toplantıda yalnız kaldım, bir tek Mustafa (atölye formeni) vardı yanımda ama o da İngilizce bilmiyor ki...”
Prj. Koor., ters ters Şant. Şefi Oğuz’a bakıyor.
P.M. “ilk defa tükürdüğümü yaladım” diyor.
Mutfak çalışanlarından Tonya atıldığı işine geri alınmış.
İşçiler çalışma saatleri konusundaki iddialarını sürdürmüşler ve kabul ettirmişler. Buna göre; Çalışmaya sabah saat 7.00 da başlayacaklar ve saat 16.00 (fazla mesai olursa 18.00)’da bitirecekler. Ama işe başladıkları ve bitirdikleri yer şantiye olacak. Bu şu anlama geliyor. Yine eskisi gibi saat 07.00’de şantiyede işe başlamış olacaklar. Bu saatte servis arabaları ile araziye gidecekler. Saat 18.00 şantiyede paydos etmek için de arazide, yaklaşık saat 17.00’de işi bırakıp servis araçları ile şantiyeye dönecekler. Saat 18.05’te hareket eden şehir servisine binip gidecekler.
Türk personel yarın sabah işe başlamak için yemekhaneden dağılıyor.

Saat 18.00 civarı.
Hastaneden haber geldi. Doğum sorunsuz olmuş, bir erkek.
Şantiyedekiler seviniyor. Bu moral verici bir gelişme.
Gece sakin geçiyor.

BİR HAK ARAMA ÖYKÜSÜ 2.GÜN


İKİNCİ GÜN
18-Ekim–2007 Perşembe
Gün normalmiş gibi başlıyor.
Türk personel işe başlama saati konusunda herhangi bir ikazda bulunmuyor.
Yerel personel hiçbir şey olmamış gibi davranıyor.
Ama her sabahki alışılmış “goodmorning master” ve cevaben de “goodmorning” selamlaşmaları ve temennileri yarı yarıya azalmış durumda. Yerel ve Türk personel mümkün olduğunca göz temasından kaçınır gibi.
...........................................................

Gün herhangi bir olay ve olumsuz gelişme olmadan tamamlanıyor.
İşe başlama ve bitiş saatleri eskisi gibi yerel personelin istediği şekilde başlıyor ve bitiyor.

BİR HAK ARAMA ÖYKÜSÜ 3.GÜN


ÜÇÜNCÜ GÜN
19-Ekim–2007 Cuma
Gün bir önceki gibi başlıyor.
İki tarafta bu gün biraz daha yakın görünüyor. Selamlaşmalar daha sıradanlaştı. Yereller talimatlara daha rahatlıkla uyuyorlar.
.........................................................

Cuma namazı. Bazı Türk personel yakında bulunan rafineri arazisindeki camiye gidiyorlar.
.........................................................

Saat 15.00 civarı.
İdari işler Müd. Erman Bayram, Şantiye Şefi Oğuz Çetin’in odasına geliyor.
“Bazı arkadaşların sıkıntıları var, bana söylediler, akşam saat 18.00 de toplanmak istiyorlar”
“Bu gün Cuma, yani şantiye günlük toplantısı saat 18.00’de yapılacak”
. Diye hatırlatıyor Oğuz,
Erman,
“önemli değil siz toplantınız yapın sonra bizimkisini yaparız, ayrıca bu konudan Mustafa ve Bayram beylerinde haberleri var” dedi.
“Tamam.”

Saat 16.00 civarı.
Prj. Koor. Mustafa Taylan, Şant. Şefi Oğuz Çetin’in odasına girdi.
“Bu şantiye toplantıları çok uzun sürüyor, bu gün bir saat erken başlayalım, erken bitsin” dedi.
Oğuz Çetin şaşırdı. “Her zaman sonu gelmez konuşmalarıyla toplantıları saatlerce uzatan Mustafa Bey böyle bir teklifi neden yaptı acaba?” diye düşünüyor.
“Nasıl isterseniz şefim, ama P.M. Bayram Beye de bunu söyleyelim, o saat 18.00 bekliyordu bizi” diye cevaplıyor.
“Ben ona söylerim sen işine devam et Oğuz” diyerek Prj. Koor. Mustafa Bey, Şantiye Şefinin odasından ayrılıyor.

Saat 17.00
Mutad şantiye toplantısı zamanında başladı. Her zamankinden farklı olarak Prj. Koor. Mustafa Taylan neredeyse hiç konuşmadı.
Toplantı, sıradan bir şantiye gündemi ile yapılıyor. Özellikle arızalı makinelerin tamiratı ve ne zaman araziye verileceği, betonu dökülecek köprü ayaklarının hızlandırılması konuşuluyor. P.m. Bayram Bey, her zamanki ısrarlı sorusunu soruyor,
“Neden stonebase (kırma taştan yapılan, asfalt tabakası altında bulunan temel tabakası) devam etmiyor?”
Soruya, CM (Construction Manager=Şantiye Şefi) Oğuz Çetin cevabını yineliyor.
“Çünkü MC–1 (primecoat, asfalt tabakası ile kırma taş temel tabakası arasına serilen inceltilmiş bitüm) henüz temin edilmedi. MC–1 ile kaplanmayan stonebase çok kısa sürede tahrip oluyor, bunun tamiratı da çok zaman alan, makine ve personel çalışması gerektiren bir iş, bundan dolayı MC–1 getirilene kadar stonebase serme-sıkıştırma yapmak doğru değil diye düşünüyorum”.
Prj. Koor. Mustafa Bey,
“Toplantıyı fazla uzatma Bayram, çocukların başka bir toplantısı var” diyerek kısa kestiriyor.
Toplantıdan çıkarak yemekhaneye gidiliyor.
Yemekhaneye girmeden önce CM Oğuz, bu toplantı için Teknik Ofis Şefi Tunay’ın da kulis çalışması yaptığını, hatta bu çalışmaya sabah erkenden başladığını öğreniyor.
“Erman Bey acaba Tunay ile görüşüp de mi bu toplantıyı organize etti. Hâlbuki birisinin ak dediğine diğeri kara diyecek kadar birbirleriyle uyumsuz olan bu iki kişi, nasıl oldu da bu konuda mutabık kaldılar acaba?” diye düşünerek yemekhaneye giriyor.
Yemek sessiz biçimde yeniyor Mustafa Bey her zaman yaptığının aksine bu sefer yüksek sesle sürekli konuşmuyor..
Yemek faslı çabuk geçiyor.

Saat 18.30 civarı.
Erman Bayram, Mustafa ve Bayram Beylere dönerek,
“biz bu akşam kendi aramızda bazı sorunlarımızı konuşmak üzere bir toplantı yapmak istiyoruz. Ama bu toplantıda sizin bulunmanızı istemiyoruz, bize bu konuda müsaade eder misiniz?” diyerek dışarı çıkmalarını istiyor.
“gidelim Bayram, çocuklar ne konuşacaksa konuşsunlar” diyerek Mustafa Bey kalkıyor, Bayram Bey de yanında yemekhaneden çıkıyorlar.
.......................................................

Orta sırada bulunan masalarda oturanlar, plastik sandalyelerini alıp duvar dibindeki masalara geçtiler. Artık herkes birbirinin yüzünü görebiliyor.
Oğuz Çetin, Erman Bayram ve Murat Oğuz köşedeki masanın birinde beraber oturuyorlar. Erman “arkadaşlar son yaşanan olaylar nedeni ile hepimiz huzursuz olduk, bazı arkadaşlar toplanıp bu konuyu konuşalım dediler, bu sebeple buradayız” dedi.
Kısa bir sessizlik oldu ve önce tek tük mırıldanmalar başladı.
“Evet... Çarşamba günü kötü oldu”
“Adamlar resmen bizi hapsettiler yaa..”
“Tamam, grevini, eylemini yaparsın ama kapıları kapamak nedir?”
“Böyle bir hakkı nereden alıyorlar... ya o bebeğe bi şey olursa, ya o anneye bi şey olursa???”
Biraz daha serin kanlı olanlarından birisi,
“arkadaşlar!...arkadaşlar!... böyle konuşursak karışıyor her şey, herkes aynı anda konuşmasın!...”
“evet arkadaşlar, sırayla konuşalım”
“ben bir şey söylemek istiyorum”
“Bi saniye ben bir şey söyleyebilir miyim?”
Sesler giderek daha da yükselmeye ve karışmaya başladı. Sonunda gür sesli birisi ayağa kalktı ve birazda bağırarak,
“Arkadaşlar, bir dakika susar mısınız?....” bir an sessizlik oldu, ayaktaki formen bu fırsatı değerlendirdi ve devam etti, “bu şekilde olmaz, zaten geç kaldık, bu toplantıyı birisinin yönetmesi lazım”
Herkes bu fikri onayladı.
“En tecrübelimiz Oğuz Bey, aynı zamanda da şantiye şefi zaten, o idare etsin toplantıyı” şeklinde gelen öneriye herkes onay verdi ve Oğuz Çetin toplantı yöneticisi oldu.
Oğuz Çetin mümkün olduğu kadar sıra ve eşit zaman gözeterek konuşmak isteyenlere söz vermeye başladı.
Yemekhanede yirmi sekiz kişi var.
Proje Müd. ve Proje Koordinatörü hariç bütün Türk personel burada.
Hemen hepsi düşüncelerini rahatlıkla ve açıklıkla anlattı.
“İşçilerin, haksız istekleri için grev yapması, burada toplanan Türk personelin herhangi bir davranışından dolayı olmadı. Hatta grev yapmak bir hak.”
“Ancak, işçiler çalışma şartları ve konusu ile ilgili olarak eylem yaparken, biz yabancı personelin en temel hakkı olan yaşama hakkına tecavüz etmesi kabul edilemez.”
“Jeneratörün çalışmasını engelleyerek, yemekhane ve mutfağı içerisinde biz varken kapatarak, şantiye dışına çıkışımızı engelleyerek bizim hayati güvenliğimizi tartışmasız biçimde tehlikeye attılar.”
“Şantiye ana kapısına isimlerimizi yazarak asmaları, bizi kontrolsüz kalabalık önünde hedef haline getirdi, bu durum arazide çalışan personelin güvenliğini büyük ölçüde tehlikeye atıyor.”
Toplantıdaki genel eğilim bu güvenlik sorunu üzerinde odaklaşma yönündeydi. Bazıları bir başka ilginç konuyu ortaya getirdiler. Yerel çalışanların bir kısmı bu gün çeşitli ifadelerle yabancı personelle alay etmişti. Elektriksiz, susuz, yemeksiz ve hareketsiz kalmalarını acizlikleri olarak gömüşler ve bunları gülerek, alay ederek dile getirmişlerdi.
Bu noktada Oğuz Çetin,
“Madem bu konuda muzdaripiz, öyleyse bunun telafi edilmesi gereklidir” diyerek, güvenlik sorunun dışında bir başka konunun da çözüme kavuşturulması talebini dile getirdi.
Bu iki madde hakkında tam bir mutabakat sağlandı.
Tunay Bozbeyoğlu,
“Arkadaşlar, her zaman bu şekilde toplanma ve konuşma-tartışma olanağımız olmuyor. Bu isteklerimize bizim özlük haklarımızı da ekleyebiliriz.” Dedi.
Bu öneriye Oğuz Çetin karşı çıktı. “Amacımızın dışında bir şey bu, hem toplantıyı gereksiz yere uzatır, hem de bizim amacımızın yanlış anlaşılmasına sebep olur”.
Özlük haklarının ne olduğu konusu uzun süre konuşuldu. Genel anlamda para ile ilgili olduğu için herkese cazip geldi ve toplantı sonunda hazırlanması kararlaştırılan belgeye bu konudaki isteklerinde yazılmasına karar verildi.
Son olarak, orada bulunan yirmi sekiz kişi adına konuşma yetkisi, sözcü olma görevi Oğuz Çetin’e oybirliği ile verildi.
Bu toplantıda alınan kararları yazmak üzere Oğuz Çetin, Tunay Bozbeyoğlu, Murat Oğuz, Erdem Yıldırım görevlendirildi.
Görevlendirilen kişiler belgeyi hazırlamak üzere ofise giderken, kalanlar hazırlanacak olan belgeyi imzalamak için yemekhanede beklemeye karar verdiler.
Kimse eve veya başka bir yere gitmeyecek, bu gece bu iş tamamlanacak.

Saat 00.30 civarı.
Toplantıdan çıkan yazım görevlileri Murat Oğuz’un ofisine gittiler, Erdem Yıldırım’a, toplantıda konuşulanlar, bilgisayarda dikte ettirildi.
Müsvedde bir çıktı alınarak üzerinde tekrar uzun uzadıya tartışmalar yapıldı.
Düzeltmeler elle yazıldı ve Erdem Yıldırım bu düzeltmeleri tekrar bilgisayar vasıtasıyla kâğıda döktü.

Saat 02.00 civarı.
Yazımla görevlendirilmiş kişiler yemekhaneye döndüler.
Bu sefer Oğuz Çetin’in elinde üç sayfalık bir yazı vardı.
Herkes tekrar oturdu.
Oğuz Çetin “yazdığımız yazıyı şimdi size okuyacağım, konuştuklarımız ve mutabık kaldıklarımız dışında bir şey eklemedik ve eksiltmedik. Dinledikten sonra görüşleriniz varsa söyleyiniz ve tekrar tartışabiliriz.” Diyerek okumaya başladı.


TOPLANTI TUTANAĞIDIR
İLGİSİNE: KEB (Kaduna Eastren Bypass-Kaduna Doğu Çevreyolu) PROJE MÜDÜRLÜĞÜNE
BİLGİ: PROJE KOORDİNATÖRLÜĞÜNE
19–10–2007 Cuma akşamı, mesai bitimi sonrası şantiye bünyesinde yer alan tüm Türk personelin yapmış olduğu toplantı detayları aşağıda yer almaktadır.
Şantiyemiz bünyesinde 17–10–2007 Çarşamba günü yaşanmış olaylar, yabancı personeli güvenlik ve emniyet bağlamında son derece rahatsız etmiştir. Yerli personel, Türk personeli şantiye ve şantiye içindeki binalara hapsetmiştir. Bütün bunlara rağmen olay ne hukuki olarak tespit edilmiş ne de işverenlerin gerekli tedbirleri aldığı görülmüştür. Yerli personelin grev yaptığı gün, Türk personel temel haklarından (yaşam hakkı, beslenme, serbest dolaşım, elektrik, su gibi temel hayati ihtiyaçlarından) mahrum bırakılmıştır.
Bizler buradaki varlığımızın, içinde olduğumuz projeyi en başarılı şekilde bitirmek,ülkemizi en iyi şekilde temsil etmek ve onurlu bir şekilde yaşamak olduğu inancı içerisindeyiz. Bizler, yani ücretli personel, bu başarının hem şirketimizin hem de ülkemizin hem de bizim adımıza olacağına vakıfız. Aynı şekilde bir başarısızlığında hepimizi üzeceği ama kaybın bizimkinden de öte, şirketimiz ve ülkemiz adına olacağının da bilinci içerisindeyiz. Toplantımızın ve size sunduğumuz tutanağımızın temel ruhu; çözümün ancak doğru, hukuklu, onurlu ve aklıselim ile mümkün olacağı inancıdır.
Yaşanan sorunların ilk defa yaşanmadığı ve bunlarla ilgili olarak evvelce söz verildiği halde hala herhangi bir gelişme olmadığı görülmüştür. Öte yandan; gerek sahada, gerekse ofislerde cisimleşen tehditler, saldırılar, hakaretler, onur kırıcı davranışlar artık Türk personelin; neredeyse sadece Türk olduğu için hayatına kasta varabilecek raddeye yaklaşmıştır. Samimiyetle itiraf ediyoruz ki; bizler maruz kaldığımız bütün olayları, onurumuzun zedelenmesi pahasına sindirerek, basiretimizi kaybetmeden bugüne kadar görevlerimizin gereklerini aksatmadan yerine getirmeye çalıştık. Fakat açıktır ki, sabrımızda artık onurumuzun önünde duramayacak kadar tükenmiştir. Biliyoruz ki devam eden bu şartlar bizim en küçük bir zafiyetimizin; bütün şantiyenin imhasına, insanların telef olmasına, makine ve ekipmanların, ofis binalarının yağmalanmasına sebep olabilecek potansiyele sahiptir. Ne olası kayıplar ne de sizlerinde asla istemeyeceği can kayıpları artık bizim tükenmek üzere olan sabrımıza ve onurumuz pahasına hala sağ tutabildiğimiz basiretimize teslim edilmemelidir.
Ne yazık ki şartlar şirketimizin bekası için bu güne kadar göstermekten sakındığımız bu türden bir tepkiyi artık ortaya çıkarmamıza sebep olmuştur. Bu bağlamda Türk personel öncelikle kendi hayatları için olmak üzere, şirketin ve işin, dolayısıyla personelin başarısı ve selameti için toplanıp aşağıdaki kararları oybirliği ile almıştır.
Tekrar samimiyetimizle belirtiyoruz ki kararlarımız kesinlikle kişisel çıkarlarımız için değil ama ancak birlikte bir barışın ve başarının mümkün olabilmesi gözetilerek topluca alınmıştır.

KARARLAR
1. Güvenliğimizin derhal sağlanması.
2. Milliyetimiz ve deri rengimizden dolayı maruz kaldığımız aşağılamalar ve hayati tehditler için –bize beyan edildiği üzere- iş birliğinin bu bölümünden sorumlu olan yerel ortağın sorumluluklarını yerine getirmediği sarihtir. Bundan dolayı yerel ortağın en üst düzey temsilcisinden, yerli personelin de katılacağı bir toplantıda bu tür olayların bir daha vuku bulmaması için gerekli tedbirlerin alınacağı ve uyarıların yapılacağı garantisiyle birlikte özür bekliyoruz.
3. Özlük haklarının bir sözleşme ile standarda bağlanıp hayata geçirilmesi.
4. Türk personelin maaşlarının da Nijeryalı personel ile aynı günde ödenmesi.
5. Alınacak ilk hak edişle birlikte daha önce sözü verilmiş olan primlerin ödenmesi.
6. Fazla mesai ve tatil çalışmalarından doğan ücretlerin ilgili ayın maaşına yansıtılması.
7. Türk personel maaşlarının doların düşüşünden dolayı görmüş olduğu zararın telafi edilmesi.
8. Bir yaşam alanı olan kampın gerekli sosyal alanlarının inşa edilmesi, yaşadığımız lojmanların standartlarının iyileştirilmesi.

20–10–2007 tarihinden başlamak üzere 1. ve 2. maddelerin gereği yapılana kadar aşağıda imzası bulunan bizler söz konusu bu maddelerin hayati zaruriyetinden dolayı işe çıkmayacağımızı belirtmek zorundayız.

Kararını aldığımız diğer maddelerle ilgili olarak (madde 3-8) samimiyetle belirtmek isteriz ki bunlar yeni ortaya çıkmış talepler olmayıp, uzun zamandır biriken ve şantiyede performans ve güven kayıplarına da sebep olan konulardır. Bu konuların toplantı sonuçlarına dahil edilmesi kesinlikle içinde bulunduğumuz hassas konumdan yarar sağlamak amacı güdülmemiş, tamamen günün şartlarına gerekenlerin sağlanması amacıyla yapılmıştır. Bu maddelerde yer alan taleplerin çözüme ulaştırılması için 2007 yılı Kasım ayı sonuna kadar beklemeye hazır olduğumuzu bildiririz.

Saygılarımızla.
KEB Projesi Türk Personeli

Şevket Hakan Özkan (Beton İşleri Şefi), Hakkı Erman Bayram (İdari İşler Şefi), Talat Halefoğlu (Ölçme İşleri Şefi), Ahmet Tosun (Toprak İşleri Formeni), Nevzat Tüfekçi(Atölye Formeni), Gürkan Yalçındağ (Sanat Yapıları Mühendisi), Azmi Suat Yılmaz (Kalıp İşleri Formeni), Murat Yılmaz (Beton İşleri Formeni), Ali Göçmen (Atölye Formeni), Murat Oğuz (Mali İşler Şefi), Erdem Yıldırım (Ambar Şefi), Kadir Öztaş (Konkasör Formeni), Mehmet Tunay Bozbeyoğlu (Teknik Ofis Şefi), Oğuz Çetin (Şantiye Şefi), Kazım Arslan (Üstyapı Konkasör Formeni), Salih Seven (Üstyapı Formeni), İsmail Şevket Tur (Kalıp İşleri Formeni), Cemhan Küçük (Teknik Ofis Mühendisi), İlhami İzci (Asfalt Plent Operatörü), Hüseyin Gümüş (Ahçı), Durmuş Akman (Beton İşleri Formeni), Yaşar Soydan (Atölye Formeni), Hamza Akça (Beton İşleri Formeni), Adem Gümüş (Üstyapı Formeni), Cumhur Keşan (Toprak İşleri-Üstyapı Şefi), Sönmez Karataş (Taşocağı Formeni), Hasan Şaybakan ( Ölçme İşleri Şefi), Mustafa Uyduran (Makine Şefi)

BİR HAK ARAMA ÖYKÜSÜ 4.GÜN


DÖRDÜNCÜ GÜN
20–10–2007 Cumartesi
Saat 06.55
Bütün Türk personel yemekhanede toplanmış. Kahvaltı bitirilmiş.
Oğuz Çetin yemekhaneye girdi. Akşam hazırladıkları “toplantı tutanağı” elinde, kapının önünde durdu.
“Arkadaşlar... Ben PM Bayram beyin yanına gidiyorum”
Çoğu ayağa kalktı.
“Hayırlı olsun” dileğinde bulundular.
Oğuz Çetin, ofislerin olduğu kısmı ayıran duvardaki küçük kapıdan geçti, ofis binasına girdi. Kendi odasına giderek çekmecesinden fotokopi kâğıdı alarak, fotokopi makinesinin olduğu ön sekreter bölmesine döndü.
Sekreter Becky henüz gelmiş, çantasını karıştırıyordu.
“Goodmorning Mr. Uuuz”
Sekreteri selamladı, tutanağın ikişer kopyasını çekti ve PM in odasına yöneldi.

Saat 07.05
Oğuz Çetin PM Bayram Ali Cihanoğlu’nun odasında, masanın önünde ayakta duruyor.
“Günaydın Bayram Bey”
“Günaydın Oğuz Bey, neredesiniz, kimseyi göremedim bu sabah yahu?”
“Buradayız, size vermek istediğim bir yazı var, buyurun, iki nüsha, orijinalini size veriyorum, Mustafa Bey odasında yoktu, onun nüshasını da size bırakırsam kendisine verir misiniz?”
Bayram Bey, Oğuz’un uzattığı toplantı tutanağını aldı, hızlıca okudu.
Oğuz Çetin “biz yemekhanedeyiz, aldığımız karar gereği ara kapıdan bu tarafa geçmeyeceğiz, ama başkalarının geçişini de engellemeyeceğiz, başka bir şey yoksa ben şimdi yemekhaneye gidiyorum” dedi.

PM şaşkınlığını soğukkanlı davranmaya çalışarak gizlemeye çalıştı, “tamam Oğuz bey” dedi.
Oğuz Çetin, PM in odasından çıkarak koridorda kendisine bakan yerel ofis personeline selamlar verdi. Doğruca yemekhaneye döndü.

Bütün gün beklemekle geçti.
Bir kısmı evlere gidip uyudular, bilgisayarı olanlar internette vakit geçirdiler.
Yerel mühendisler ve formenler kısım şeflerini veya Türk formenleri telefonla aradılar. İş ve görev sordular.
“To day no working”, “to day holiday”, “....yes you can go” gibi cevaplar verildi.
Yemekhanede kalanlar TRT INT seyretti bol bol. Sınır ötesi harekât bekleniyor. Şehit haberlerinde PKK ya küfürler ediliyor.

Saat 20.00 civarı.

Oğuz Çetin evde.
PM Bayram Bey Oğuz Çetin’i aradı.
“Caferbaba sizinle görüşmek istiyor. Öğlenden sonra gelecek, saat üçte. Benim ofise gelin”
Oğuz Çetin: “Bayram bey size söyledim, biz çalışmıyoruz, dolayısıyla ara kapıdan da geçmemiz söz konusu değil. Ayrıca Caferbaba ile görüşeceğimiz bir şey de yok. Size verdiğimiz yazıdaki sorunlarımızı kendisine anlatınız. Biz yemekhanedeyiz.”

BİR HAK ARAMA ÖYKÜSÜ 5. GÜN


BEŞİNCİ GÜN
21–10–2007 Pazar

Sabah saat 07.00 de Türk personel yemekhanede hazır. Kahvaltı ediliyor. Televizyonda gene TRT INT seyrediliyor.

Saat 13.30 civarı
Oğuz Çetin ve Murat Oğuz eve geldiler.
Murat Oğuz, İstanbul şirket merkezinden Gnl. Md. Yrd. sı Zafer Bey ile görüşmeye başladı.
Zafer Bey ısrarla, bu olayı organize edenleri ve “elebaşı”sını öğrenmeyi istiyor.
Murat Oğuz: “Burada söylenebilecek bir isim yok Zafer bey, hepimiz aynı fikirdeyiz”
Zafer: “Ama sen merkez personelisin, yani guruptan ayrılmamak için imzaladın değil mi?”
Murat Oğuz: “Orası öyle, evet”
Murat Oğuz,"Oğuz beyde burada, isterseniz onunla da konuşun” , diyerek Oğuz Çetin’in MSN adresini Zafer beye verdi.

(14:38) Zafer:
Selam oğuz bey ben zafer
(14:38) OĞUZ ÇETİN:
mrb. Zafer bey
(14:38) Zafer:
biraz sonra Cafer gelecek şantiyeye
(14:39) Zafer:
Cafer’e sakin olarak burada geçen olayları tek tek anlatın ve eşi çocuk bekleyen kardeşimizin de sıkıntılarını üzerine basarak anlatın
(14:41) OĞUZ ÇETİN:
evet Cafer in gelmek istediğini dün gece Bayram bey söyledi ve ben de saat 15 de gelebileceğini söyledim
(14:41) Zafer:
ve kendisinin sendika görevlileri ile konuşup bu konunun çözümünde yardımcı olmasını talep edin
(14:42) OĞUZ ÇETİN:
biz sıkıntılarımızı ve taleplerimizi müşterek toplantımızda netleştirerek kayıt altın aldık ve bu kayıt da size gönderildi zaten, bunlardan bilginiz var
(14:42) Zafer:
bence yarın bir toplantı daha yapıp sendika temsilcileri ile tekrar konuları masaya yatırıp iş barışının sağlanması hususunda fikir birliğine varmak lazım
(14:42) OĞUZ ÇETİN:
biz bu noktadan sonra sorunlarımızı Cafer e anlatmayı düşünmüyoruz
(14:42) OĞUZ ÇETİN:
hatta va hatta sendika ile kesinlikle muhatap olmuyoruz
(14:43) OĞUZ ÇETİN:
bizim birinci derecede amirlerimiz pm ve pc dir
(14:43) Zafer:
o konuda şantiyede düzeni sağlamakla görevli olan şefler olarak bence yanlış yaparsınız
(14:43) Zafer:
bir çok şey diyologlarla çözülür
(14:43) OĞUZ ÇETİN:
biz taleplerimizi bu açıdan özellikle türkçe yazdık
(14:44) OĞUZ ÇETİN:
diyalog nisan ayında yapıldı ve muhataplarımız gereğini yerine getirmedi
(14:44) Zafer:
bu diyalogların kapandığı noktada işler içinden çıkılmaz hale gelir
(14:44) OĞUZ ÇETİN:
bu olaylar yeni oluşmuş değildir ve bir sürecin parçasıdır
(14:44) Zafer:
ama diyaloğun devamında fayda var
(14:44) Zafer:
nisandaki olayı bu gün öğrendim
(14:44) OĞUZ ÇETİN:
sizi bir hataya düşmemeniz konusunda uyarırım
(14:45) Zafer:
ama bence sakin olarak tekrar anlatmak hepimizin yararına diye düşünüyorum
(14:45) OĞUZ ÇETİN:
sizin bu gün öğrenmiş olmanız kurumlardaki sürekliliğin olması gerçeğini değiştirmez
(14:45) OĞUZ ÇETİN:
biz çok sakiniz, bu konuda emin olabilirsiniz
(14:46) OĞUZ ÇETİN:
bizi işçilerle ve yerel ortakla karşı karşıya getirmeyiniz
(14:46) OĞUZ ÇETİN:
bizim işverenimiz ve amirimiz bellidir ve biz sorunlarımızı onlara aktarıyoruz
(14:46) Zafer:
ben sizleri hiç kimse ile karşı karşıya getirmek istemiyorum
(14:47) Zafer:
yanlız yaşadığınız sorunlar ikinci ağızdan değil, bire bir birinci ağızdan cafer'e anlatılmasından yanayım
(14:47) OĞUZ ÇETİN:
haddizatına bu sorunların oluşmasında ve çözümsüzlüğe gidilmesinde bu kişilerden bazılarının görevlerini eksik ve yanlış yapması en önemli sebeptir
(14:48) OĞUZ ÇETİN:
hayır, biz Cafer'e bu konuyu nisan ayında anlattık ve bize çözeceği konusunda söz verdi
(14:48) OĞUZ ÇETİN:
ama her söz gibi bu da unutuldu
(14:48) Zafer:
bu sözünü bu gün kendisine tekrar hatırlatabilirsiniz ama somut olayları söyleyerek
(14:49) Zafer:
yazdığınız tutanakta bir güvenlik sorunundan üzerine basa basa söz ediyorsunuz ancak adama somut başınızdan geçenleri de anlatmanız lazım
(14:49) Zafer:
her şey yazıya dökülemiyor
(14:50) Zafer:
sizde bunu iyi bilirsiniz
(14:50) OĞUZ ÇETİN:
evet haklısınız
(14:51) OĞUZ ÇETİN:
ama dediğim gibi artık bu görev müdürlerimizindir
(14:51) OĞUZ ÇETİN:
eğer bu sorunlardan onlar rahatsız değillerse
(14:51) OĞUZ ÇETİN:
anlatmayabilirler, ancak sorunlar o kadar bariz ki
(14:52) Zafer:
benimde ricam ikincil bir ağızdan değil
(14:52) Zafer:
somut olayların ilk ağızdan cafere nakledilmesinden yana
(14:52) Zafer:
ama sakin olarak
(14:53) OĞUZ ÇETİN:
zafer bey, konu o aşamayı geçti dedim size...biz nisan ayında Cafer e bu sorunları 2 gün boyunca anlattık
(14:54) OĞUZ ÇETİN:
dinledi ve gitti
(14:54) OĞUZ ÇETİN:
neden şimdi aynı şeyleri tekrar yaşayalım ki, 4 ay sonra bir arkadaşımızın cenazesini omuzumuza alıp tekrar cafere konunun ne kadar önemli olduğunu mu anlatacağız
(14:55) OĞUZ ÇETİN:
bu konuda sorumluluk sizlerindir artık
(14:55) OĞUZ ÇETİN:
biz yerel ortakla ve sendikayla karşı karşıya gelmek istemiyoruz
(14:55) Zafer:
ok
(14:55) OĞUZ ÇETİN:
onlara daha önce durumu anlattık
(14:55) OĞUZ ÇETİN:
mustafa bey ve bayram bey de durumu anladı
(14:56) OĞUZ ÇETİN:
hareketi biz bekliyoruz
(14:57) Zafer:
ben recep bey ile konuşup sizin aktardıklarınızı ileteceğim
(14:58) OĞUZ ÇETİN:
teşekkür ederim
(14:58) OĞUZ ÇETİN:
Saat 3 olmak üzere zannediyorum Cafer gelecektir
(14:58) OĞUZ ÇETİN:
sonra görüşürüz
(14:59) Zafer:
çözüm konusunda yardımlarını tekrar isteyeceğim

................................................
Saat 15.30 civarı
Türk personelin tümü yemekhane de toplandılar.
Yemekhanedeki üç sıra halinde düzenlenmiş olan masa tertibini, orta sıradaki masalarda bulunan sandalyeleri kaldırarak iki sıra haline getirdiler.
Sadece son sıradaki masada Oğuz Çetin, sağında Murat Oğuz, onun yanında Erman Bayram, Oğuz Çetin’in sol yanında da Tunay Bozbeyoğlu oturdular.
Karşılarına gelecek şekilde ama sıranın baş tarafındaki masaya da iki sandalye koyarak görüşmeye gelecek olanları orada oturmaya mecbur ettiler. Bu şekilde bir daire gibi tertiplenmiş oturma düzeninde, görüşmeye gelenler ve Türk personelin sözcüleri karşılıklı oturacaklar, ama diğer bulunanlar da herkesin yüzünü görebilecekti.
Bu oturma düzeni aynı zamanda Türk personelin birlikteliğini ve eyleme katılımının eksiksiz olduğunu vurgularken, sözcülerinden başkasının da konuşmasına müsaade etmeyerek içinde bulundukları disiplini gösteriyordu.
Herkes oturmuş beklemeye başlamıştı.
“Eksiksiz burada mıyız, herkes geldi mi?” diye sordu Oğuz Çetin.
İçlerinden birisi “sağdan sayalım” dedi.
Tereddütsüz ve sıradan bir işmiş gibi sağdan saydı herkes.
“Bir, iki, üç,.....,27,28”
Herkes tamam, sakin bekleyiş çok sürmedi.
PM Bayram Bey, DMD Caferbaba, Aminu Gambo ve Doroty ile birlikte yemekhaneye geldi.
“Selamün Aleyküm” diyerek ilerledi. Ama oturma düzenini son anda fark etti bir an terddütten sonra kendileri için hazırlandığı aleni belli olan masaya dönüp oturmak mecburiyetinde kaldı. Sağında Bayram bey, onun sağına Doroty, Cafer babanın soluna da Aminu Gambo oturdu.
Türk personel ayağa kalkmıştı. Onlarda peşlerinden yerlerine oturdular.
Söze Bayram Bey başladı.
“Arkadaşlar, Mr. Cafer sizinle konuşmaya geldi. Sorunlarınızı ona anlatabilirsiniz”
Arkasından (İngilizce olarak) Caferbaba konuştu.
“Nedir sorun?”
Oğuz Çetin cevapladı.
“Ben özellikle Türkçe konuşacağım. Hem buradaki herkesin daha iyi anlaması için, hem de böyle olması gerektiği için”. Sağ yanında oturan Murat Oğuz’a döndü ve Murat Oğuz bu cümleyi aynen İngilizceye çevirdi.
Oğuz Çetin devam etti.
“Biz sorunlarımızı ve taleplerimizi bir yazı ile müdürlerimize verdik”
Murat Oğuz çeviriyi yaptı. Oğuz Çetin devam etti.
“Öğrenmek istediğiniz her şeyi onlar size aktarabilirler. Bizim söyleyeceğimiz bu kadar”
Murat Oğuz çeviriyi yaptı. Herkes sustu ve bir süre sessizlik oldu.
Caferbaba ayağa kalkarak teşekkür etti ve PM dâhil gelenlerin hepsi yemekhaneden çıkarak ofislerine döndüler.

Saat 20.30 civarı
Türk personel yemekhanede oturuyor. Tavla ve okey oynuyorlar. Bazıları TV seyrediyor.
İçeriye PM Bayram Bey ve PC Mustafa Bey girdi.
Kenar masalardan birisine oturdular.
Diğer personel yavaş yavaş etraflarında toplanmaya başladı, oyun oynayanlar oyunlarını bıraktılar, televizyonun sesi kısıldı.
İki müdür de, eylemcilerin kayıtsız şartsız yanında olduklarını, isteklerine ve davalarına hak verdiklerini söyledi. Ama Bayram Bey,"sadece yazdığınız yazıdaki üçüncü maddeden sekizinci maddeye kadar olanlar İstanbul’dakileri çok şaşırttı” dedi.
Bu maddelerin tutanağa yazılmasında ısrarı olan Tunay açıklamada bulundu.
“Belki haklısınız, o sorunlarımızda vardı. Biz tekrar tekrar bir toplantı ve benzer tutanaklar olmasın diye onları da yazdık” dedi.
Bayram Bey, “Recep Bey dedi ki, ilk iki maddede çocuklara tamamen katılıyorum, ama sonra yazdıkları haklı isteklerini örtmüş.”
Bu konuda konuşmalar devam etti.
Mustafa Bey, bir ara “çalışmama kararınızı tekrar gözden geçirin, sorunları çözmeye devam ederiz, ama işe çıksanız iyi olacak” gibisinden bir tavsiyede bulundu.
Başta Oğuz Çetin olmak üzere hiç kimse bu öneriyi tasvip ve kabul etmedi.
Mustafa Bey “Caferbaba’ya ve diğerlerine istekleriniz anlatabilmemiz için yazıyı İngilizceye çevirebilir misiniz, bizim İngilizcemiz yetersiz” dedi.
Oğuz Çetin bu isteğe karşı çıktı. “Biz taleplerimizi size yaptık, yerel ortağımıza değil, bu sebeple zaten Türkçe yazdık tutanağımızı”.
“Ben sadece bir çeviri istiyorum, yeni bir yazı değil”
dedi Mustafa Bey.
Tunay “tamam abi hallederiz” dedi.
PM ve PC yemekhaneden ayrıldılar.

Yemekhanede kalanlar arasında, özellikle Tunay, Murat ve Oğuz arasında, tutanağın İngilizceye çevrilip çevrilmemesi konusunda görüş ayrılığı belirdi.
Oğuz Çetin, bu şekilde bir yazı yazıldığı takdirde, muhataplarının yerel ortakları ve işçi sendikası yöneticileri olmasını kabul etmiş olacaklarını söyledi.
Tunay Bozbeyoğlu, tarih ve imzası bulunan yeni bir yazı yazılmasının uygun olduğunu söyledi.
Oğuz Çetin, tarihli ve imzalı bir yeni yazının, bir öncekini iptal edeceği anlamına geldiğini ve bu şekilde de ilk yazılarındaki taleplerinin de tartışmaya açılacağını söyledi.
Murat Oğuz yeni bir yazı değil, ama bir tercüme olabileceğini söyledi.
Oğuz Çetin,
“Ben yeni bir yazıya kesinlikle imza atmam ve bana verilmiş sözcülük yetkisiyle de temsil ettiğim herkes adına bu yazının yazılmasına karşı çıkıyorum, ama çok gerekliyse ki ben gerekliliğine inanmıyorum, çünkü hem Bayram hem de Mustafa beyin İngilizceleri bu basit cümleleri İngilizce anlatmaya yetecek düzeydedir, sadece bir çeviri, ama sadece ilk iki maddenin çevirisi yapılabilir”.
Diyerek bu konudaki tavrını net olarak ortaya koydu.
Sonuç olarak, yazının sınırlı bir çevirisinin bu akşam Tunay Bozbeyoğlu tarafından yapılarak yarın sabah Mustafa Beye verilmesi kararına varıldı.

Personel evlerine dağıldı.

BİR HAK ARAMA ÖYKÜSÜ 6. GÜN


ALTINCI GÜN
22–10–2007 Pazartesi
Saat 08:00 Yemekhane

PM Bayram Bey yemekhaneye geldi, yazının İngilizce yazılıp yazılmadığını sordu. Akabinde Oğuz Çetin’i toplantı tutanağını İngilizce yazmamakla suçladı.
Oğuz Çetin, “ben bu yazıyı size cumartesi sabahı verdim ve özellikle bu günü seçtiğimizi belirterek “hazırlık yapabilirsiniz diye” de belirttim. Neden çevirmediniz bu vakide kadar?!! Neden dersinize çalışmadınız?!! Neden bunu beceremediniz?!!”
Diğer personel Oğuz Çetin’i sakinleştirdi.

Saat 10:00 civarı
Yemekhanenin önünde Murat Oğuz, Tunay Bozbeyoğlu, Erman Bayram, Oğuz Çetin ve etraflarında diğer personel.
Dörtlü tartışıyor.
Tunay’ın elinde tercümeyi yazdığı bir sayfa var.
Oğuz Çetin “bizim toplantıya girmememiz lazım, eğer o masaya oturursak sendika ve yerel ortakla biz karşı karşıya kalırız, hâlbuki onlarla konuşması gerekenler proje müdürü ve proje koordinatörüdür, verelim kâğıdı onlar girsin toplantıya” diyerek itirazlarını ve sebeplerini anlatıyor.
Murat Oğuz ve Erman Bayram “sorunlarımız doğrudan anlatırız, ne sakıncası olur ki?” dediler.
“Konuşmakta yarar var, uzlaşmak lazım” diye ekledi Tunay.
“Arkadaşlar, toplantıda söylediklerimizi ne çabuk unuttunuz, bizim müşterek aldığımız karar bu değildi, biz sorunları yazıp verdik, çözümü onlar bize getirecek, ama gidersek biz de çözüm önereceğiz ve konu sulandırılacak, tartışma olacak, sorun olarak söylediklerimiz o masada sorun olmaktan çıkarılacak” diye direndi Oğuz Çetin.
Etraflarındakiler sesiz kaldılar ya da toplantıya gidilmesi konusunda olumlu konuştular.

Saat 22:43 PM’in ofisindeki toplantı masası.
Odada bulunanlar, PM Bayram Bey, PC Mustafa Bey, DMD Caferbaba, kontrolluk teşkilatından toprak işleri ve yol üst yapısı kısım sorumlusu Bellu, kontrolluk teşkilatından sanat yapıları kısım sorumlusu Nayecuu, kontrolluk teşkilatından Berida, Çalışma Bakanlığı Kaduna teşkilatından bir yetkili, Aminu Gambo (firmanın yönetim kurulu üyesi), Abullahi (Personel Müd.), Doroty (idari ve mali işlerden) ve Türk Personeli temsilen Cemhan Küçük (Teknik Ofis Müh.), Murat Oğuz, Tunay Bozbeyoğlu, Oğuz Çetin.

Toplantı başlamadan PC Mustafa Bey, “vali yardımcısı bizi çağırmış, proje hakkında bilgi istiyormuş, biz yani Caferbaba, Bellu, Nayecuu ve ben gitmek mecburiyetindeyiz, siz toplantıya başlayın, biz yetişiriz” diyerek diğer üçü ile birlikte şantiyeden ayrıldılar.

Türk Personelin temsilcisi olan dört kişi uzun masanın baş tarafına oturdular, karşılarında bakanlık temsilcisi var.

Tunay Bozbeyoğlu’nun konuşmasıyla toplantı başladı. Özellikle durumu tam olarak bilmeyen bakanlık yetkilisine hitaben konuştu. Özetle; işçilerin grev hakkı olduğunu ve buna kimsenin karşı çıkmayacağını belirtti. Ancak sendika, jeneratörü, mutfak ve yemekhaneyi, şantiye kapılarını kilitlememeliydi. Bu hareket Türk Personelin hayati güvenliğine yönelik bir tehdit ve hatta saldırıydı.

Saat 11:30 Toplantı devam ediyor.
Bakanlık yetkilisi uzun ve ağdalı bir konuşma yapıyor. İşçi ve insan hakları, iş barışı, başarılan işlerdeki personelin inkâr edilemez katkısı filan.

Ama sonuç olarak söylediği “bu toplantı devam etsin, Union (işçi birliği-sendika) yetkilileri de gelsinler, siz onlarla görüşüp anlaşmalısınız, ama yabancı personel (Türk Personel) de işe çıksın ve grevi bitirsin”

Tunay Bozbeyoğlu yaptıklarının grev olmadığını “pasif direniş” olarak nitelendirilebileceğini söyledi. Ayrıca toplantıda sendikanın bulunması kesinlikle kabul edilemezdi ve işe çıkmak için bir sebep yoktu.

Saat 11:45
Toplantı dağıldı.

Saat 13:40
Toplantıya öğlenden sonra devam ediliyor.
Sabah, vali ile görüşmek için toplantıya katılmamış olanlarda toplantıya dâhil oldular.
Engineer Nayecuu, sanki toplantıyı idare yetkisi kendisine verilmiş gibi davranarak Türk Personel temsilcilerinden güvenlik sorunu ile ilgili olarak açıklama yapmalarını istedi. Tunay Bozbeyoğlu onyedi kasım günü olanları özetledi.
Project Coordinator Mustafa Taylan, bakanlık yetkilisine “bu şantiyedeki yirmi sekiz kişinin arazideki can güvenliğinin garantisini verebiliyor musunuz, ben sorumluluğu almıyorum bu konuda” şeklinde bir çıkış yaptı ve bütün toplantı boyunca söylediği tek cümle de bu oldu. Proje Müdürü Bayram Ali Cihanoğlu ise toplantı boyunca hiç konuşmadı.

Nayacuu Türk Personel temsilcilerine “güvenlik için ne istiyorsunuz?” diye sordu.
Dört temsilci kendi aralarında kısaca görüştüler.
Murat Oğuz,
“madem istiyorlar, güvenlik personeli sayısı ve güvenlikle ilgili detayları verelim” dedi.
Oğuz Çetin,
hayır biz güvenlik uzmanı değiliz, detayları ve güvenlik için gerekli olanları bilemeyiz, biz sadece yirmidört saat, yedi gün burada yani kampta ve arazide güvenli bir yaşama ve çalışma ortamı istemeliyiz. Gereğini uzmanlar yerine getirmeli”dedi.
Tunay Bozbeyoğlu,
“ayrıca bu son grevde bize karşı suç işleyenleri ve geçen Nisan ayında güvenlik şirketi yetkilisi Dingba’yı linç edenleri de cezalandırmalılar”
Cemhan Küçük,
“ben de detay verilmemesi taraftarıyım” diyerek görüş belirtti.

Saat 14:30
Tunay, mutabık kaldıkları görüşleri toplantıya İngilizce olarak aktardı.

Nayecuu saat 15:00’e kadar kesintisiz konuştu.

Türk Personel temsilcileri, toplantının amacından sapmaya başladığını düşünmeye başladılar.
Kendi aralarında bir karar alabilmek için izin isteyerek dışarı çıktılar. Beş dakika kadar görüştüler ve toplantıya geri döndüler.
Oğuz Çetin önce Türkçe olarak “kamp güvenliği kesin olarak temin edilene kadar işe çıkılmayacaktır” dedi. Ardından Tunay Bozbeyoğlu bu cümleyi İngilizce tekrarladı ve temsilciler tekrar toplantı salonunu terk ederek yemekhaneye döndüler.

Saat 15:00 civarı Yemekhane
Türk Personelin temsilcileri yemekhanedeler.
Oğuz Çetin ve Tunay Bozbeyoğlu her zamanki masada oturuyorlar. Diğer herkes çeşitli masalara dağılmış vaziyette. Oğuz Çetin herkesin gelmesini bekledi ve hepsi geldiğinde konuşmaya başladı.
“Ben toplantı hakkında bilgi aktarmadan önce bazı şeyler söylemek istiyorum.”
Devam etti,
“Cuma akşamı burada toplandık ve bazı kararlar aldık. Bu kararların tebliği ve gerekirse savunulması için de oy birliği ile bana sözcülük görevini verdiniz. Ben de aldığımız ve imzaladığımız kararları savunmak için her çabayı gösterdim. Ama ne çabuk unuttunuz bunları ve bizi o toplantıya gönderdiniz? Neden kararlarımızın arkasında, imzalarımıza sadık kalarak durmadınız?”
.................................................
“Toplantıda konuşulanları size aktarayım. Uzun sürmesine rağmen konuşulanlar fazla değildi. Özetle; Bizlerin sendika ile uzlaşmamızı istediler. Toplantı devam ederken sizlerinde işe devam etmesini istediler. Biz bu iki teklifi de reddettik. Güvenlik için istediklerimizi sordular, detay veremeyeceğimizi, genel güvenliğin sağlanması gerektiğini söyledik. Son olarak da kamp içinde mutlak güvenlik sağlanana kadar işe çıkmayacağımızı söyleyerek toplantıyı terk ettik. Kalanlar şu anda devam ediyor. Toplantıya biz dört kişiden başka üç tane kontrolluk mühendisi, bakanlık yetkilisi, Caferbaba, Aminu, Abdullahi, Doroty, Mustafa bey, Bayram Bey katıldılar ve devam ediyorlar”
...................................................
“Ben size birkaç şey daha söylemek istiyorum. Uzlaşma üzerine. Bazı arkadaşlar sabah uzlaşmaktan bahsettiler. Sizlerin uzlaşmadan ne anladığınızı bilmiyorum. Ama ben ne anladığımı anlatmak istiyorum kısaca. Uzlaşma, aynı konuda farklı görüşe sahip iki tarafının anlaşamadıkları konu üzerindeki iddia ve haklarının bir kısmından vazgeçerek ihtilaflarını sona erdirmeleridir şeklinde anlatılabilir.”
“Bu işi yani uzlaşmayı politikacılar ve diplomatlar çok iyi yapıyorlar. Tartışmaya gitmeden önce haklarından fazlasını istiyorlar, ama masadan kalktıklarında zaten istediklerini alıyorlar ve her iki tarafta bazı hak ve isteklerinden vazgeçtiklerini söyleyerek uzlaştık diyorlar”
“Hâlbuki bizim vazgeçebileceğimiz hiçbir talebimiz yoktu. Ne istediysek onu yazdık, fazlasını değil. Yani uzlaşma adına vazgeçebileceğimiz hiçbir şey yok. Eğer herhangi bir talebimizden vazgeçmiş olsaydım sizlere ihanet etmiş olacaktım. Aslında sıradan, onurlu bir insan için uzlaşma ihanet demektir. Politikacılar gibi düşünmeyiz çoğumuz. İnce hesaplar, içten pazarlıklarda bulunmayız, ne istersek onu söyleriz doğrudan. Kendisine ihanet demektir. Uzlaşma yerine geri çekilmek daha onurludur.... Kazanmak için toparlanıp tekrar saldırabilirsin, ama uzlaştığın zaman artık mücadele bitmiştir. Sadece bunları söylemek istedim”
Daha sonra toplantıda olanları ve konuşulanları özetledi.
Oğuz Çetin konuşması bitince yerinden kalktı ve lojmanına gitti.

Saat 21:00 Yemekhane
Bayram ve Mustafa Beyler toplantıdan çıkarak yemekhaneye geldiler.
Oğuz Çetin telefonla yemekhaneye çağrıldı.
Toplantının sonucunu ve kararlarını Bayram Bey anlatmaya başladı.
Kamp ile şantiye arasındaki kapı örülerek kapatılacak.
Kamp tarafında bulunan sendika ve sağlık odası şantiye tarafına taşınacak.
Kamp tarafında gece ve gündüz silahlı üç polis tarafından güvenlik sağlanacak.
....................................................
Özür dilenmesi konusu hiç gündeme gelmedi.

Saat 22:10 Yemekhane
Türk personel yeni bir değerlendirme yapmak üzere toplandı.
Toplantı tutanağındaki ilk iki maddenin yerine getirilip getirilmediği konuşulacak.
Güvenlik konusu halledildi mi?
Özür dilenecek mi?
Şantiyenin ve kampın kapılarına resmi görevli olarak polislerin geldiği tespit edildi. Bu konu şeklen de olsa çözülmüş sayılabilir. Sendika yetkililerinin işçiler önünde ve yerel ortağın en büyük yetkilisi önünde Türk personelden özür dileme konusu tartışmaya açıldı.
Konuşmalar sonucunda üç farklı bakış açısı ortaya kondu.
1 – Özür konusunda taviz verilmesin. Sendika yöneticileri bütün işçilerin önünde Türk personelden özür dilesinler.
Bu görüşü özellikle atölye personeli destekledi.
2 – Sendika yöneticileri yemekhaneye gelsinler ve burada özür dilesinler.
Bu görüşü savunanlar, işçilerin toplu halde bulunmasının kışkırtılmaya müsait olacağını ve bir arbede çıkma ihtimalinin yüksek olduğunu düşünüyorlar. Ayrıca PM ve PC de bu konuda telkinlerde bulunmuşlardı.
3 – “Olay bu aşamaya kadar geldi. Kendimize zorla özür diletmemeliyiz. Bu özrü PM ve PC sendikacılara söyleyip diletmelilerdi, hâlbuki şimdi biz “gelin bizden özür dileyin” der duruma düştük. Böyle zoraki özrün zaten hiçbir anlamı olmaz.”
Diye düşünenler. Özellikle prekast ve üstyapı (asfalt gurubu) bu şekilde düşünüyor.
Tunay Bozbeyoğlu kararsız kalarak görüş bildirmedi.
Oğuz Çetin “durumun, bu üç görüş hakkında oylama yapmamız gerektirdiğini zannediyorum” diyerek seçenekleri sırayla hatırlattı ve toplantıdakilerin oy vermelerini istedi.
Birinci seçeneğe sekiz kişi oy verdi.
İkinci seçeneğe üç kişi oy verdi.
Üçüncü seçeneğe sekiz kişi oy verdi, oyunu kullanmamış olan Oğuz Çetin’de üçüncü seçeneğe,
“kendi adıma bir oy hakkım var, bu durumda zaten üçüncü görüş en fazla oyu almış oluyor, ayrıca burada bulunmayanlar adına da oy kullanma hakkına sahip olduğum düşünülürse üçüncü seçenek yani özür dilenmesini istemiyoruz, yarın sabahtan itibaren de işe çıkıyoruz şeklinde oy çokluğu ile karar almış bulunuyoruz.”
Diyerek oy verdi.
Daha sonra bir kapanış konuşması yaptı.
“Ben her şeyden önce bana güvenerek temsilcilik hakkı verdiğiniz için çok teşekkür ederim. Bu hareketimizin bazı sonuçları olduğunu söylemek isterim. İlk olarak bizler toplu bir hareket yapabileceğimizi hem kendimize hem yerellere ve hem de firmaya ispat etmiş olduk. Bundan sonra hakkımızda alınacak kararlar ve burada yapılacak hareketlerde bu faktör de dikkate alınmak mecburiyetindedir. İkinci olarak, bu beraberliğimizi sürdürmedeki zorluk görüldü ki, bu da bir ders olarak alınmalı. Üçüncü olarak, müdürlerimizin, haklarımızı dile getirmede ve savunmadaki isteksizlik ve yetersizliklerini gördük ki, bu da kaydedilmesi gereken üçüncü önemli derstir. Benim görevim şu andan itibaren bitmiştir. Hayırlı olsun”

BİR HAK ARAMA ÖYKÜSÜ 7.GÜN


YEDİNCİ GÜN
23–10–2007
Saat 12:30 Yemekhane

Murat Oğuz yemekhaneye girdi.
Oğuz Çetin ve Erman Bayram aynı masada yemek yiyorlar. Diğer masaların bazılarında da birkaç formen yemekteler. Murat Oğuz yüksek sesle “Mustafa Bey, herkesin yemekhanede toplanmasını istedi, sendika yönetim kurulu özür dilemeye gelecekmiş” dedi.
Orada bulunan herkes buna karşı çıktı. Yemeklerini acele bitirip ayrıldılar.

Saat 13:30
Oğuz Çetin, Cumhur Keşan, Hasan Şaybakhan üçü birlikte km kırksekize, Oğuz Çetin’in arabası ile birlikte gidiyorlar.
Oğuz Çetin’i telefonla PM Bayram Bey aradı.
“Oğuz bey, saat 15:30’da sendika yönetim kurulu benim odada özür dileyecekler. Mustafa Bey gelmenizi istiyor.”
Oğuz Çetin “hayır biz bu konuda ne yapacağımızı size söyledik, gelmeyeceğiz” şeklinde cevapladı.

BİR HAK ARAMA ÖYKÜSÜ 8. GÜN ve BİTİŞ

SEKİZİNCİ GÜN
24–10–2007
Bu gün, İstanbul’dan patronlar geldi. Hasan Ekşioğlu(yön. Kur. Bşk.), Recep Ekşioğlu(gnl. Müd.), Muzaffer Çolak (mali işlerden sorumlu gnl. Md. Yrd.).
Saat 10:00’da başlayıp saat 18:00’de biten yerel ortakla yapılan toplantının ardından akşam yemeği için yemekhaneye gelindi.
Yemekten sonra Hasan Bey, Erman Bayram’a “arkadaşları çağırın da biraz konuşalım” talimatını verdi.
İstanbul’dan gelenler “hareketinizin tamamen arkasındayız, sizi her şekilde destekliyoruz” dediler.
Devamla “ancak üç ile sekizinci maddeleri neden yazdınız bunu anlamadık” dediler.
Tunay Bozbeyoğlu söz isteyerek açıklamada bulundu.
Patronlar konuşmaya devam ettiler.
Maaş ödemelerinde gecikmeler olabilir, çünkü yurt dışında çalışan Türk firmaları hep geç ödeme yapıyorlar.
(Bu noktada herkes Muzaffer beye baktı, çünkü göreve başladıktan sonra maaş ödemelerini geciktirmiş ve sebep olarak da “bir STFA’da dokuz ay maaş almadan çalışıyorduk” demişti)
Fazla mesai ücreti işçiler içindir, yönetici personelin maaşı zaten işçilere göre yüksektir.
Doların değer kaybetmesi Kuzey Irak’a yapılacak askeri harekâttan sonra duracak ve dolar yükselecektir.
Son olarak Muzaffer Beyin RG&EKSI Nig. Ltd. şirketine (yani şantiyeye) Genel Müd. olarak atandığı tebliğ edildi. Muzaffer Bey söz aldı ve ilk icraatını açıkladı. “Türk personelin maaşı bundan sonra Türkiye’de bankaya yatırılacak”.
Dinleyicilerden bazıları bunu sebebini sordular ve “biz daha önce olduğu gibi maaşımızı burada almak istiyoruz ” şeklinde itiraz ettiler.
Hasan Bey “yereller sizin çok para aldığınızı düşünüp bu şekilde grev ve eylemler yapıyorlar” şeklinde açıkladı. Oğuz Çetin “parayı Türkiye’de yatırınca daha az aldığımızı neden düşünsünler, ne kadar maaş aldığımızı muhasebede çalışan herkes biliyor zaten” dedi.

KISSADAN HİSSELERİNE DÜŞEN ÜÇ ELMADAN BİRİSİNİN ÜZERİNDE “Dimyat’a pirince giderken, evdeki bulgurdan olmak” YAZISI VAR.

B İ T T İ

Aslında daha bitmedi... Yani son bu şekilde olmadı. Evdeki bulguru nasıl kaybettiler biliyor musunuz?
*Bu eyleme katılanlardan öncelikle Tunay Bozbeyoğlu işten çıkarılmaya zorlanarak istifası kabul edildi. Akabinde Hasan Şaybakhan işten çıkarıldı. Kurban bayramı tatili için Türkiye’ye izinli olarak büyük bir gurup gönderildi. Ama gurup yola çıkmadan iki saat kadar önce Proje Müd. Bayram, Şantiye Şefi Oğuz Çetin’i odasına çağırarak,
“artık seninle devam etmeyi düşünmüyoruz Oğuz Bey” dedi.
“Bunu şimdi mi söylüyorsunuz Bayram Bey, en azından bir gün önce söyleseydiniz de eşyalarımı toplasaydım”
Diyerek Oğuz Çetin odadan çıktı.
*Proje koordinatörü olarak fonksiyonsuz bir göreve atanmış olan (eski Prj. Müd.) Mustafa Taylan, havaalanında uçak biletinin tek yönlü olduğunu öğrendi ve Türkiye’ye gittiğinde işten çıkarıldı.
*Son olarak 2008 mart ayında İnş. Müh. Gürkan Yalçındağ, Topograf Talat Halefoğlu, İdari Müdür Erman Bayram,Formen Salih Seven kendi istekleri ile ayrıldılar. P.m. Bayram Beyin büyük umutlarla ve iddialarla eski iş yerinden getirttiği (ve yakınlıklarını ifade etmek için) Formen “Cankuş” Ali Rıza, idarenin isteği ile işten atıldı. Arazide kontrolluk elemanları ile sürekli tartışıyormuş. Şantiyede inşaat mühendisi olarak teknikofiste bir kisi (Cemhan Küçük) ve arazide bir kişi (Cumhur Keşan) kaldı.
*Ortalama 60 km.lik bölünmüş yol yapacak olan ve yaklaşık 200 milyon dolarlık keşif bedeli bulunan bir yol şantiyesi için, firmanın genel müdürü bir muhasebeci, genel müdür yardımcısı bir avukat, proje müdürünün mesleğinin ne olduğu belli değil (kendi iddiasına göre harita mühendisi, ancak bu konuda herhangi bir aktivitesi ve şantiyeye katkısı görülemedi) ve arazide ise sadece bir inş. Mühendisi mevcut. Buna mukabil şantiyede bol miktarda idari personel mevcut.
*İşten çıkarılanlara, patronlar bizzat söz verdikleri primleri (nisan-2008 ayı itibariyle) henüz ödemediler.
*İşten çıkarılan hiçbir kimseye kıdem ve ihbar tazminatları ödenmedi.
*Hiçbir mühendise fazla mesai ve tatil günü çalışma ücreti ödenmedi.
*Ofislerle, kampı ayıran ara kapının örülmesinden vaz geçildi ve bir asma kilit takıldı. Herkese de o kilitin bir anahtarı verildi. Ancak bir kaç gün sonra kapının kilitlenmediği görüldü. Kapıyı kilitlemeyenlere neden kilitlemediği sorulduğunda "onunla kim uğraşacak şimdi" cevabı alındı. On gün sonunda da kapı yine eskisi gibi açık kalmaya ve her türlü personelin istediği zaman geçip gitmesine devam edildi. Hatta yaklaşık bir ay sonra, ücretleri ödenmediği için işe çıkmama eylemi yapan işçiler tekrar mutfak,yemekhane ve kampın kapılarının kilitlenmesini, kendi aralarında tartıştılar. Ancak sendika yöneticileri bu defa bunun yapılmasına izin vermediler. Ama işçilerin söylediği ilginçti.
"MADEM BİZ ÜCRET ALAMIYORUZ VE AÇ KALIYORUZ, ÖYLE İSE BEYAZLARDA AÇ KALMALILAR".

  TOPLUMUMUZ ARTIK SADECE ERGENLERDEN OLUŞUYOR?*   “Çocuklar İktidarda” kitabının yazarı İsveçli Psikiyatrist David Eberhard, liberal ye...