31 Mart 2010 Çarşamba

GÖNDERİLMEMİŞ ŞANTİYE MEKTUPLARI-İLK KAMYON KAZASI

İLK KAMYON KAZASI
21–06–2003 14.45 arazi
Bu sabah talihsiz olma konusunda yeni bir örnek vererek kendimi bir daha aştım. Saat yedide, arazide ekibi işe başlatmıştım. Makineler, kamyonlar saat gibi. Arıza filan yok. Hava güzel, bulutlar her zamanki gibi ama en azından bu gün yağmur yağmayacağını şiddetle tahmin ediyorum. Tatlı bir rüzgâr esiyor. Yani bu lanet Afrika’da bu kadar güzelliğin bir arada olması nadir görülecek bir durum. Çalışmak için her şey uygun.
Saldırdık işe, bu gün en az 2500 m³ dolgu hedefliyorum. Aylık ortalamayı yükseltip, proje müdürü yalakası ve yalak şantiye şefini morartmak için iyi bir fırsat.
Saat 8.00 oldu. Kazı bölgesindeyim. Dolguda çalışan greyder şeytan kovalıyormuşçasına, zıplaya zıplaya geliyor. İki km. kadar mesafe var dolgu ile kazı arasında. Müjdeyi aldık....
 Bir kamyon devrilmiş.
—Şoför?
Şoförü topograflar arabalarına alıp hastaneye götürmüşler.
—Durumu nasıl?
İyi imiş, kan filan görünmüyormuş, kırık filan olduğunu da zannetmiyorlarmış.
Acele atladım arabaya gidiyorum. Pikabın tekerlekleri yere değmiyor. Arazide 150'ye çıktım. Bir yandan da düşünüyorum,"nasıl kabiliyetli bir şoförüm var ki, tabak gibi dümdüz dolguda kamyonu devirebiliyor?" diye. Devrilen kamyonu gördüğümde, mümkün olan tek ihtimalin (Murphy yasaları gereği) gerçekleştiğini gördüm. Kamyon dolgu şevinden yuvarlanmış. "Ulan, bu adam ne arıyor şevin bu kadar yakınında?".
Ama daha önce sunu söyleyeyim "talihsiz bedeviyi çölde kutup ayısı …miş" demiş birilerinin ataları ve de çok da doğru söylemiş adiler.
Kamyonun yanında, bizim patron biraderler ve büyük patronun (işletme tahsil edip babasının dükkânında patronluk stajı yapan) çokbilmiş oğlu (daha karga mokunu yemeden sabahın köründe) dikiliyorlar.
Sahayı teftiş ediyormuş beyler. Yav bir haftalığına gelmişlerdi şantiyeye, nasıl bir tesadüftür ki bu şimdi?
Kamyonun yan yatmış, tekerlekleri, hala boş boş dönüyor, bunlarda etrafında dönüp duruyorlar, bir yandan konsültasyondalar, bir yandan da ellerinde telefonlar şantiyeyi arıyorlar.
-Hiyap gönderin, halat gönderin vs.,v.s...
(Hiyap; vinçli kamyonlara verilen genel ad)
"Yav devrilen kamyon boş haliyle en az 20 ton. Senin hiyabın 500 kg.ı zor kaldırıyor, ne zırvalıyorsun? diye içimden fırçayı basıyorken, patron oğlu yanıma geldi.
İş bitirici, beceriksizlik tespit edici, sorumlu bulucu, "olayı anladım, çözdüm ben" diyen (oldukça iyi düşünüp hazırladığını, mimiklerinden, sesinin tonlamasından anlayabildiğim) bitiren sorusunu sordu.
-Burada trafiği düzenleyici, yönlendirici bir sisteminiz yok mu Timur bey?
........................................
Suratına kaç saniye baktığımı hatırlamıyorum. Ama inanın bu süre içinde o salağı en az on defa yere indirip kolunu bacağını kırdım-yani sanal olarak.
—Yok. Neden sormuştunuz?
"Kara Afrika’dasınız, dağ başında yol yapıyorsunuz, toprak işlerini yapıyorsunuz, kazı ve dolgu yapıyorsunuz ve size böyle bir soru soruluyor. Şöyle bir cevap da olabilirdi belki. Eeee..... Trafik lambalarını sipariş etmiştik, yarında ağzında düdük, beyaz eldivenleriyle trafik görevlileri işe başlayacaktı, ama bu kamyon biraz aceleci davrandı"
Müthiş bir analiz yeteneğiyle sorumu cevapladı.
—Burada kamyon birikmesi olmuş, şoför kenara fazla gelince aşağıya yuvarlanmış.
Kamyonun yanına doğru yürürken açıkladım,
—Hayır, öyle olmamış, o hayvan hızlı ve dikkatsizmiş, belki de uyumuştur. Fren bile yapmadan, direksiyonu bile kırmadan şevden yuvarlanmış, tekerlek izlerine bakmanız yeterli.
Biraz sonra şantiyedeki ne kadar gereksiz, geveze, boş adam varsa olay mahalline doluştular. Allah’tan proje müdürü yine seyahatteydi de onun zırlamalarından kurtuldum. Her kafadan bir ses çıkıyor. Kimi halat bağlayıp havaya kaldıralım diyor, kimi kepçeyi altına kaldırıp itelim diyor, kimi 100 tonluk vinç getirip kaldıralım diyor. Onlar böyle tartışırken biraz önce haber gönderdiğim excavator 345 Caterpillar geldi (50 ton civarındaki ağırlığıyla oldukça büyük ve güçlü bir makinedir) kamyona hasar vermeden, şasiyi, damperi filan yamultmadan, damper kasasına kepçesiyle dayatıp düzelttirdim. Kalın bir halatla bulunduğu yerden düz bir yere çektirdim, biraz sonra da makine şefi geldi, kamyonu atölyeye çekeceğiz.
Nasıl başlamıştı gün, nasıl bitti.
İlerleyen zaman içerisinde öğrendik ki, kamyon devrilmesi sıradan bir günlük olay olabiliyormuş. Neden mi? Ucuz ve tecrübesiz şoför çalıştırmaktan ve bu şoförleri de motorin hırsızlığından sürekli işten atıp yenilerini işe almaktan. Ayrıca atölyede yetkin personel almayıp gerekli bakım ve onarımı da parasızlıktan yapamamaktan.

21 Mart 2010 Pazar

GÖNDERİLMEMİŞ ŞANTİYE MEKTUPLARI-MOTORİN TANKERİ

MOTORİN TANKERİ
08-03-2009 - Otel, 10 numaralı oda. Saat 00.30 suları.
Şirket hattının olduğu cep telefonu çalmaya başladı. Aslında telefonun sesiyle uyandım, ne kadardır çaldığının farkında değilim. Baktığımda arayan numara yerinde herhangi bir isim yazmıyor, yani arayanı tanımıyorum, belki de yanlış bir arama. Açtım...
—Abi ben geldim.
— Hoş geldin de? Sen kimsin, nereye geldin?
—Abi ben mazot getirdim, nizamiyedeyim ama kimse yok şantiyede?
Uyku sersemliği... “Kim bu adam, ne mazotu, ne nizamiyesi? “ Bir süre cevap veremedim, sessizlik.
—Abi uyandırdım galiba, kusura bakma, Mersin’den geç yüklediler abi ne yapayım, anca geldim.
“Lan yoksa bu arayan, sabah geleceğini söyledikleri motorin tankeri olmasın... Evet, o muhakkak.”
—Sen havaalanındaki nizamiyede misin şimdi?
—Evet, abi, telefonun da buradaki nöbetçi uzman çavuştan aldım.
—İyi de bu saatte ne işin var senin orada, saat gece yarısını geçmiş, yarın Pazar, tatil pazarı. Cumartesi gece yarısı şantiyeye gelinir mi?
—Abi yeni geldim işte, nasıl yapacağız şimdi?
—Şu anda yapacak bir şey yok, şantiyede kimse yok zaten, olsa da fark etmez, tankeri gecenin bu saatinde hangi kantar sokacağız da malı teslim alacağız. Yarında kimse olmaz tatil çünkü pazartesi sabahı orada ol o zaman hallederiz.
—Ama abi iki gece ben burada mı kalacağım yani.
—Olm ben ne yapayım, bu saate gelinir mi, senin cumartesi sabahı burada olman gerekiyordu, sen gece yarısından sonra geliyorsun, orası askeri bölge, öyle istediğin zaman girip çıkabilir misin?
Tanker şoförü birkaç saniye sustu. Karşısındakini ikna edemeyeceğini anlamıştı.
—Peki, abi, tamam.
—Tamam, iyi geceler.
Telefonu kapattım. “Bu adam ne yapmaya çalışıyordu? Neden böyle ilgisiz bir saatte gelmişti? “ Uykum kaçtı.
Aslında bu saatte gelmesinin sebebi açıktı, yolda başka yükler almış ve boşaltmıştı ve anca bu zamanda gelebilmişti, kimse ona fazladan yaptığı bu iş için hesap soramayacaktı ve o fazladan yaptığı nakliyenin bedelini de şirketine vermeyip kendisine alacaktı. Ya da bir başka ihtimal, motorin kontrolsüz bir şekilde teslim alınacaktı, yani miktarı kontrol edilemeyecek ve (eğer şoför motorinden çalmışsa) eksiklik belli olmayacaktı.
........................................................
Sabah (bu sefer istemesem de) her zamanki gibi saat 06.00’da uyandım. Kafamda gece yarısı yaptığım telefon konuşması ve muhtemel sonuçları var. Birazdan tanker şöförüde uyanacaktır. Muhtemelen hemen kendisini gönderen firma sorumlusu Bayram beyi arayacak ve malı şantiyeye getirdiğini ama kimsenin teslim almadığını söyleyecektir. Bayram’da benim patronumu arayacak, “şantiyedekilerin çalışmadığını, mazotun boşaltılmayı beklediği”ni söyleyecektir.
Saat 09.30, otel salonunda kahvaltı. Bu saate kadar kimsenin aramamış olmasını garipsemiştim ki, telefonum çaldı. Arayan motorini gönderen şirket yetkilisi Bayram.
—Şoför beni aradı, şantiyede beklediğini söylüyor, telefonla aradığı kişi mazotu istemediğini söylüyormuş ona.
—Bayram bey, şoförün aradığı bendim. Beni aradığında saat gece yarısını geçiyordu ve bu gün de Pazar yani bizim şantiyenin tatil pazarı. Dolayısıyla ne gece yarısı ne de bu gün o mazotu teslim almamız mümkün değil, gece yarısı ben nerede kantar bulacağım da tarttırıp o mazotu teslim alacağım. Şoföre pazartesi sabahı mazotun teslim alınacağını ben söyledim.
Bayram bu açıklamadan sonra söyleyecek başka söz bulamadı. “İyi günler” dedi ve telefonu kapattı.
Ben şimdi bekliyorum. Bu konunun benim patronuma nasıl intikal edeceğini ve bana nasıl bir yıpratma ve suçlama ile geri döneceğini bekliyorum.

12 Mart 2010 Cuma

GÖNDERİLMEMİŞ ŞANTİYE MEKTUPLARI-MOTORİN HIRSIZLIĞI



















MOTORİN HIRSIZLIĞI
06-06-2003   ŞANTİYE-LOJMANLAR


Üç gün kadar önce proje müdürü elinde bir tomar kağıtla hızla odama daldı.

Senin dozer operatörün mazot çalıyor, derhal işten kov!
Böyle cırlaması (bağırınca sesi tizleşiyor) beni iyice geriyor zaten, birde “senin operatörün” veya “senin formen bozuntun var ya…” şeklinde söze başlar. Benim ekibim ya, doğrudan bana hakaret edemediği, bağıramadığı için bu şekilde dolaylı yoldan yapıyor.
—Nasıl anladınız hırsızlığı? Dedim.
—Ben anlarım.
Dedi ve geldiği hızla odamdan ayrıldı. “Caterpillar Performans Handbook”a bakıyor. Makinelerin arazideki yakıt sarfiyatlarıyla, üretici firmanın verdiği değerleri karşılaştırıyor. Elbette şantiyede kullanılan motorin fazla çıkacak. Makinelerin çoğu onbeşbin saat kullanılmış, bakım ve onarımları bu halde bile gerektiği gibi yapılmıyor. Bu şantiye şartlarındaki yakıt ve yağ sarfiyatlarıyla, üreticinin verdiği idealize edilmiş değerler arasında fark olmaması mümkün mü? Elbette değil. Fakat hırsızlık konusu çok ciddi. Bunu araştırmam lazım.
Ama hemen adam kovmakla olmaz ki. Burası Afrika. Lakin bizimkiler karşılarında zencileri görünce hemen efendi-köle ilişkisine dönüştürüyorlar her konuyu. Adamların yüzüne karşı gereksiz bağırmalar, nasıl olsa anlamıyorlar diye ana-avrat küfürler gırla gidiyor. Mesela bizim Türk formen İngilizcede yes, no, okey dâhil on kelime ya biliyor ya bilmiyor. Almış karşısına bir yerel işçiyi, ona iş öğretmeye-anlatmaya çalışıyor. İşçi anlamıyor haliyle. Sonra da bizimkisi başlıyor bağırmaya, “bunlar geri zekâlı, iki saattir anlatıyorum hiçbir şey anlamıyor” diye. Bizimkilerde bir kibir, bir böbürlenme, sanırsın medeniyeti ilk defa kendisi getirmiş Afrika’ya.
Kadıköy’de veya Kızılay’da kaldırımda yürüyen sıradan insanlardanken burada birden kendilerini “efendi” zannetmeye başlıyorlar.
Makinelerin yakıt sarfiyatlarını tekrar hesaplattırdım, özellikle dozerinkine dikkat ettim. Hayır bir anormallik yoktu dozerde, hatta onun yakıt deposu kapağı ilave olarak bir asma kilitle kapatılıyordu. Ama özellikle üç kamyonunkinde olağanüstü bir fazlalık var. Çalışma şartları, insanlara güvenmek, adil olmak filan tamam ama sonuçta bir yere kadar. Durumu proje müdürüne anlattım. Hırsızlığın yapıldığı konusunda kesin bir inanca bende sahip oldum ama nasıl yapıldığı konusunda bir delil bulamadık. Kimsede ispiyonculuk yapmıyor. Şoförleri işten çıkarmaya karar verdi müdür. Şantiye toplantısında bana talimat veriyor.
—Herkesi toplayacaksın “bu adamlar motorin hırsızlığı yaptıkları için işten atıldılar” diyerek hırsızları kovacaksın.
İspatlanmamış bir hırsızlıkla (belkide haberleri olmadan kamyonlarından çalınmıştır) üstelik herkesin içinde bu üç kişiyi suçlayıp işten atacağım demek. Böyle bir hakareti kim kabullenebilir ki? Müdür arada benimde icabıma bakacak anlaşılan. O kadar adamla karşı karşıya getirecek beni.
—Olmaz öyle şey. Dedim.
—Bu adamları nasıl, hangi prosedürle işe aldıysak o şekilde çıkarmamız lazım. “Personel İşleri” işe aldı, öyleyse gene onlar çıkarmalılar. Çağırırız buraya adamları, açıklama isteriz. Anlatırlar konuyu, bizde “tatmin olmadık” deriz. Zaten deneme süresi içindeler. Göndeririz giderler.
Müdürdeki kurnazlığa bak. Beni tek başıma elli yerlinin içine resmen katledilmem için atıyor. Ben her gün arazide tek başıma on, oniki saatimi bunlarla geçiriyorum. Buradaki işsizliği, fakirliği ve beyaz adama düşmanlığı da ekle bunun üzerine, nasıl bir risk içinde olduğumu tahmin edersin.
Bu sabah şoförlerin üçünü de personel işleri odasına çağırttım. Tasarladığım gibi kısa bir konuşma geçti aramızda. “Çalışmalarından özellikle ben memnundum”,”ama izahı mümkün olmayan bir durumdu bu”. Beni sakin bir şekilde dinlediler. Beklediğimden çok daha az tepki ve itirazla karşılaştım. Elbette kesinlikle bu suçlamayı kabul etmediler. Sonunda personel işlerinde çalışan bir yerel elemanımız işten çıkarıldıklarını yazılı ve sözlü olarak da tebliğ etti.
Aradan çok zaman geçmeden bu yakıt hırsızlığı önüne geçilemez biçimde arttı. Artık işten çıkardığımız şoför veya makine operatörünün sayısını ben bile önemsememeye başladım. Bütün bu kargaşanın içinde bir şoför temiz kalmıştı. Onun kamyonundan yakıt çalınmıyordu. “Emeka” bu sebeple en güvendiğim adamım oldu. Her işe hiç itiraz etmeden koşuyordu. Su tankerine şoför mü lazım, Emeka hemen gönüllü gidiyor, bir kamyonda arıza mı var, Emeka tamir ekibinden önce müdahale ediyor. Böyle cevval bir eleman işte. Ama şüpheler üzerinde toplanmaya başladı yavaş yavaş. Sonradan anlaşıldı ve ispat edildi ki mazot hırsızlığının düzenlenmesi ve idaresi tamamen onun kontrolündeymiş. İşine son verildi elbette hemen. Hırsızlık bitti mi, elbette hayır. Bu çok hikâyeye konu olacaktı

  TOPLUMUMUZ ARTIK SADECE ERGENLERDEN OLUŞUYOR?*   “Çocuklar İktidarda” kitabının yazarı İsveçli Psikiyatrist David Eberhard, liberal ye...