HERŞEY KUTULARDA veya
MUHAFAZAKARLIĞIN SEFALETİ
“Günümüzde gençler
artık her şeyi internete, Google’a soruyorlar” dedi
konuşmacı öğretmen. “Hemen telefonlarına ya da tabletlerine
sarılıp Google’a yazıveriyorlar ve sorunu diğerleri nasıl çözmüş diye bakıyorlar,
birkaç seçenek varmış gibi görünse de genelde birbirini tekrarlayan veya
kopyalamış olan çözümlerden birisini seçip cevabı bulduklarını veya sorunu
çözdüklerini sanıyorlar”.
Radyodaki
tartışma programı bu minvalde uzayıp gidiyordu.
Bu
bir düşünce, sorun çözme, dünyayı ve eşyayı anlama metodu. Bir anlamda
usta-çırak metodu.
Eğer
ustanın her şeyi bildiğine inanmışsan, her şeyin cevabını da çözümünü de ona
sorarsın. O ne derse inanır ve yaparsın. Senin sorun çözmek için uğraşmana,
çaba göstermene gerek yoktur. Bazılarınız buna “ezbercilik” de
diyebilir.
Eğer
her şey donmuş olsaydı, hiçbir şey değişmiyor hareket etmiyor olsaydı, binlerce
yıldır hayatımızda bir değişiklik olmasaydı bu “kategorize edilmişlik” çok
da mükemmel bir metot olurdu.
Buğday
mı ekeceksin? Git babana sor, o da babasından öğrendiğini anlatsın sana. Zaten
onun dedesi de aynı tarlayı ekmeyi büyük dedesinden öğrenmemiş miydi? Koyunlara
o ottan yedirirsen karınları şişer. Bunu köydeki herkes böyle bilir değil mi?
Ama on günlük yürüyüşle gidebildiğin yerdeki otların ne olduğunu bilmiyorsun.
Çünkü kimse oraya gidip de koyun yaymamıştı.
Bildiğin
her şeyi bir önceki kuşaktan öğrendin. Onlarda bir öncekilerden, onlarda… böyle
gidiyor ilanihaye.
Yeşil
gözlü ve sarışınlar kuzeylidir. Siyah derililer Afrikalıdır. Çin’de
yaşayanların hepsinin gözü çekiktir. Japonların gözleri kısıktır.
Ne
kolay değil mi? Barkod okur gibi. Anında anlıyor ve çözüyorsun olayı, sorunu.
Elinde bir örnek mi var, git hemen raftaki kutulara, içindekilerden hangisine
uyuyorsa etiketi yapıştır ve koy aynı kutuya.
“İşçilerin ücretleri…” vay
bu komünist.
“Vatan, millet…..” vay
sen faşistsin.
“Kardeşlerimizi
katlediyorlar…..” vay ırkçı domuuz, biz her türlü ırkçılığı ayağımızın altına
aldık, senide alırım şimdi ayağımın altına çok konuşma.
“Mustafa Kemal
Çanakkale’de…..” vay gene çıktı bu Kemalistler, bunlar Müslümanların
ahlakını bozup dinsiz yaptılar. Şapka giymedi diye adam astılar. Bizi batılı
yapıp atalarımızın dininden kopardılar.
“.. ama siz şimdi
Batılılaşmak için kıçınızı yırtıp Avrupa Birliği’ne girmeye çalışmıyor musunuz,
Mustafa Kemal’in de gösterdiği (o zaman için) muasır medeniyet hedefi orası
değil miydi?” vay halk düşmanı, ileri demokrasi düşmanı. Sen milletin
gelişmesini, Avrupa’da vizesiz gezmesini istemiyor musun?
Herhangi
bir konuda bu kadar kesin karar verebilmek için o konu ile ilgili her şeyi
biliyor musun? Bilinebilecek olanlar bu kadar az mı? Sen bu kadar mükemmel
misin?
Bilmiyorsun
ama bilen birisine soruyorsun. O sana her şeyi anlatıyor değil mi?
Böyle
gider daha.
Çok
kolaydır öğrenmeye çalışmak yerine kutulardaki hazır şablonlara uydurmak herşeyi.
Çok
kolaydır hocalara sormak. Onlar trafodur ya, sen her bilgiyi öğrenecek
kapasitede olabilir misin? Önce onlara sor. Onların engin sonsuz zekâ ve idraklarından
süzülmüş damıtılmış bilgileri senin içi boş kafatasına damla damla akıtırlar.
Sen hiç zahmet etme, yorulma, çabalama. Onlar senin yerine düşünürler ve en iyi
kararı verirler.
Beni
kategorize etme.
Bu
şarkıyı dinleyin bir defa daha. Ama bu sefer farklı bir amaçla. İlle
sevgilinize isyan olsun diye değil.
Bu
muhafazakârlıktır. Her şeyi (tabi burada işine gelen, menfaatine uygun olan her
şeyi) olduğu gibi koru.
Baban
put yapıyorsa sen de put yaparak hayatını kazan, sakın kırma onları. Kırarsan
onlardan gelecek paraya kavuşamazsın.
Yanlışları
görme, söyleme. Çünkü büyüklerin öyle yapıyor. Rahatsız mı etmeye başladılar,
sana verilenleri al ve sus. Birisinin “bir elime Ay’ı,
diğerine Güneş’i verseler doğruyu söylemekten vaz geçmeyeceğim” dediği
kulağına çalınırsa duymamazlıktan gel.
Bütün
bir toplum yanlışta olabilir mi?
Herkes
böyle yapıyor işte, sen de yap. Atalarının, babalarının yaptıklarından mı
döneceksin?
Hz.
Muhammed yeryüzünün görüp görebileceği en büyük devrimcidir. O bütün bir
toplumun, kültürün, paradigmanın değerlerini tek başına yüzseksen derece değiştirip
dünyalarını başlarına yıkmıştı.
Ama
sen onun yıktığını tekrar inşa etmekten başka bir şey yapmıyorsun o
kutularınla, raflarınla, dolaplarınla, etiketlerinle.
Kainata
bak, fraktallar sana ne anlatıyor? Sünnetullah nedir görmeye çalış.
Rivayetler,
tevatürler, hikayeler seni uyutup enerjini almaktan başka bir işe yaramıyor. Bu
“matrix” tir. Sanal alemde her şey olduğunu sanırsın ama gerçekte
yumurtasını bile kıramamış bir kuş yavrusundan başka bir şey değilsin. Sahip
olduğun, ürettiğin bütün enerji başkasının bekası için ve senin yok olman
pahasına senden gönüllü olarak alınıyor.