31 Aralık 2016 Cumartesi

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ veya LİBERAL FAŞİZMİN OYUNLARI




 İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ veya LİBERAL FAŞİZMİN OYUNLARI
Yaklaşık elli metre yüksekliğindeki buz parçası devrilen bir yüksek bina gibi soğuk sulara yıkıldı ve büyük dalgaları halkalar yaparak okyanusa dağılmaya başladı.


Soğuk esen rüzgâr ve su zerrelerinden korunmaya çalışan adam elindeki mikrofonu ağzına yaklaştırarak buzulların hızla eridiğini anlatıyordu. Parlak renkli kutup ceketi, tüylü başlığı, yumuşak eldivenleri içinde görevini zorlukla ama fedakârca yapan bir “Gökkuşağı Savaşçısı” olarak bizleri yani rahat evlerinde umarsızca her türlü atık üreten insanları uyarıyordu.

Artık deniz bitmişti. Sera gazları, poşetler, pet şişeler dünyayı yaşanmaz hale getirmişlerdi.

Şu zavallı kutup ayısına bakar mısınız? 

Ufacık bir buz parçası üzerinde çaresizce nasıl da yardım dileniyor. Ya şu pandaya ne demeli? Bebek gibi oturmuş masum masum bambu yapraklarını yerken ne kadar da çaresiz değil mi?

Bacalardan havaya salınan fabrika dumanları sanki bir volkan konisinden fışkıran tozları andırmıyor mu?

Sanal bir el bize, tam da suratımızın ortasına parmağını uzatmış azarlıyor. Bütün bunların suçlusu biziz. Biz “Küçük Adam”lar.

Çöpleri ayırmalıymışız itina ile. Poşetler, pet şişeler, kağıtlar, metaller ve organik olanlar. Ha mümkünse büyük ambalajları da şu tarafa koyalım.

Başka?

Elbette yapılacak daha çok şey var, mesela; Tasarruflu ampul kullanalım. 

(Ama bir hesaplayın bakalım fiyatı diğer ampullere göre çok daha pahalı olan tasarruflu ampullere ödediğimiz para ile daha az elektrik tüketip daha fazla para ödemiş miyiz ödememiş miyiz?).

Elektrikli ev eşyalarımız? Buz dolabımızı, çamaşır ve bulaşık makinelerimizi de yeni çıkan şu daha az elektrik harcayanlarıyla değiştirelim. Ama mevcutlar da henüz yeni sayılırdı gayet te iyi çalışıyordu. Olmaz! Yeni alınacak. Ama bunlar daha pahalı? Osun, pahalı ama daha az enerji kullanıyor, daha az elektrik parası ödeyeceksiniz. Ama elektriğin kilovatsaatine sürekli zam geliyor, eşyalara da para verdik… nasıl bir tasarruf etmiş oluyoruz? Kardeşim sen dünyaya düşman mısın?

Tasarrufu biz yapacağız ama eşyaya daha çok ödeyeceğiz, enerjiye daha çok ödeyeceğiz. Çöpleri biz ayıracağız ama bunları alıp yeniden işleyip bize tekrar para ile satacaklar. Biz tekrar onlar için çalışıp onarın bu çöpleri bize para ile tekrar satmasını sağlayacağız.
Kuzey yarım kürenin sanayileşmiş, gelişmiş ülkeleri her türlü çevre kirleticiyi üreterek bunun sorumlusu olarak biz az gelişmiş tüketim çılgını insanları suçluyorlar. Biz giderek artan bir şekilde daha çok çalışarak daha çok tüketiyoruz. Daha çok harcayarak daha çok fakirleşiyoruz.
Bu da yetmiyor, daha da çok çalışıp ve üretip silah alıyoruz ve birbirimizi öldürüyoruz.
Petrolü, doğal gazı, kömürü, madenleri Batılılar çıkarıp ve üretim sürecinde de çevreye her türlü tahribatı yapıyorlar ve dönüp bizleri suçluyorlar.

Küresel ısınma gerçek olabilir ama sera gazlarını üretenler sanayileşmiş batı ülkeleridir. Nükleer tehditlerin hepsi yine bu ülkelerde gerek silah olarak gerek santral olarak bulunmaktadır. İnsanlık için sık denilecek bir aralıkta nükleer kazalar olmakta ve bol miktarda radyasyon tabiata dağılmaktadır.

Bütün ülkelerde fabrikaların atıkları serbestçe nehirlere, göllere veya denizler bırakılmaktadır. Fabrikaların arıtma tesisleri göstermelik yapılmakta ne sıvı ne de gazlar arıtılmamaktadır.

Çevre koruma örgütü olduğunu iddia eden guruplar gençlerin ellerine anket kağıtları verip meydanlara göndermekle insanlara çevrenin korunması için çaba gösterdikleri zannını vermekteler.

Balina gemilerinin önünden botlarla geçerek tabiatı koruduklarını iddia ediyorlar.


Uluslararası şirketler ve kontrol ettikleri devletler bu tezgâhı kurarak insanların emeklerini sömürmektedirler. Bu insanlık dışı faaliyetlerini maskelemede kullandıkları yollardan birisi de çevre koruma faaliyetleri adı altındaki sahtekarlıklarıdır. Diğerlerinden bazıları da elbette demokrasi, insan hakları gibi içi boşaltılmış tuzak kavramlardır.

18 Aralık 2016 Pazar

İBADET NEDİR?

İBADET HAKKINDA

Günümüzde ibadet kavramı kadar anlamı daraltılmış, içeriği boşaltılmış çok az kavram vardır. Halbuki bunun aksine ibadet kavramının içeriği çok zengin, kapsamlı, geniştir. İbadet; Allah'ın sevdiği gizli ve açık söz ve davranışların tümünü içerir. Ama, genellikle "ibadet" denilince aklımıza namaz, oruç, zekat, hac gibiler gelir. Kur'an bunları ibadet sınıfından saymaz bile. Bunlar Kur'an'da "nüsuk" ibadet şekilleri olarak geçer. İslam'da bazı ritüellerin toplamına ibadet denilmez. Anne-babanın evladına gösterdiği şefkat ibadet olduğu gibi, tüccarın dürüstlüğü de bir ibadettir. Hatta zalim idarecinin karşısında hakkı söylemek de en büyük ibadetlerden birisidir.
Ne zaman ki hayatın tamamını kuşatan takva/sorumluluk bilinci yerine "zühd" adı altında ruhbanlık ikame edildi, işte o zaman İslam tarihindeki en büyük kırılmalarda birisi de gerçekleşti. İslam bazı ritüellerin toplamından ibaret bir din değildir. Aksine İslam, hayatı ibadetleştiren bir ubudiyet dinidir. Gün boyu işlenen ahlaki her davranış daima sevaptır, ibadettir. İbadet salih ameldir. Yani düzgün ve kaliteli iş yapmak, üretmek demektir. Yararı yalnızca kendimize olan ameller değil, faydası başkalarına da olan salihattır.
İslam tevhit ve adalet, sevgi ve merhametten ibarettir. Allah'ın hakkına tevhit, kulların hakkına da adalet çerçevesinde uymak demektir. İbadet, mutlak itaati yalnızca O'na özgüleyerek O'ndan başkasına boyun eğmemektir. O'nun mahlukatına sevgi ve merhamet ile muamele etmek, kul hakkı karşısında saygıyla eğilmektir.
İbadetler "köşk, şarap, huri v.s." gibi ahirette zevk sürmek için yapılan bir takım ritüeller değildir. Bir Müslüman ibadetlerini kar-zarar mantığı ile bir tüccar gibi asla yapmaz. Allah'ın rızası dışında hiç bir beklentisi yoktur. Mesela bir mümin sevap toplamak için Kur'an okumaz. Namazı kendisini psikolojik olarak rahatlatan bir tür yoga-meditasyon olarak görmez. Namaz bir nevi fiziksel rahatlama aracı da değildir. 
Din ahiret kazanmak için dünyayı terk etmek değildir. Din dünya içindir. Ahirette maruz kalacaklarımız ise dünyada yaptıklarımızın karşılığındakilerdir. 
İyiliği emretmek ve yapmak, kötülükten kaçınmak ve kötülüğü engellemektir ibadet. İnsan hakkına tecavüzün en büyük günahlardan olduğunu idrak etmektir "ubudiyet".
İbadet: Zulme savaş açmak, zalimlere hasım olmaktır. 
İbadet: Yoksulluğa ver yolsuzluğa isyan edip bunlarla mücadele etmektir.
Mazlumların ahı göğü inletirken bir köşede doksandokuzluk tespih çevirmek hiç değildir ibadet.
İnsanların emeğinin karşılığını vermeden, onların sırtından kazanılan ile hac veya umre yapmak da değildir ibadet. 
Vurana elsiz, küfredene dilsiz, güçlüler karşısında elpençe duran, ensesinden vurulduğunda ağzındaki lokmayı veren kişi olmak da değildir ibadet etmek.
Ve en önemlisi de hakkı korunacak olan yalnızca bizim dinimizden ve ırkımızdan olan değildir, dininin, ırkının ne olduğuna bakılmamalıdır ve hatta ve hatta herhangi bir canlı olması yeterli olacaktır. İtiraz edilecek muktedir ise yalnızca bize kastettiğini düşündüğümüz değil, bizden olandır da. Yani, kısaca; kötülük ve iyilik vardır. Kötülüğün karşısında iyiliğin yanında olmak, hatta bizatihi iyi olup kötülükle mücadele etmek ibadetlerin en makbullerindendir.

Not: Alıntılınarak geliştirilmiştir.



20 Mart 2016 Pazar

HERŞEY KUTULARDA veya MUHAFAZAKARLIĞIN SEFALETİ

HERŞEY KUTULARDA veya MUHAFAZAKARLIĞIN SEFALETİ
“Günümüzde gençler artık her şeyi internete, Google’a soruyorlar” dedi konuşmacı öğretmen. “Hemen telefonlarına ya da tabletlerine sarılıp Google’a yazıveriyorlar ve sorunu diğerleri nasıl çözmüş diye bakıyorlar, birkaç seçenek varmış gibi görünse de genelde birbirini tekrarlayan veya kopyalamış olan çözümlerden birisini seçip cevabı bulduklarını veya sorunu çözdüklerini sanıyorlar”.

Radyodaki tartışma programı bu minvalde uzayıp gidiyordu.
Bu bir düşünce, sorun çözme, dünyayı ve eşyayı anlama metodu. Bir anlamda usta-çırak metodu.
Eğer ustanın her şeyi bildiğine inanmışsan, her şeyin cevabını da çözümünü de ona sorarsın. O ne derse inanır ve yaparsın. Senin sorun çözmek için uğraşmana, çaba göstermene gerek yoktur. Bazılarınız buna “ezbercilik” de diyebilir.
Eğer her şey donmuş olsaydı, hiçbir şey değişmiyor hareket etmiyor olsaydı, binlerce yıldır hayatımızda bir değişiklik olmasaydı bu “kategorize edilmişlik” çok da mükemmel bir metot olurdu.
Buğday mı ekeceksin? Git babana sor, o da babasından öğrendiğini anlatsın sana. Zaten onun dedesi de aynı tarlayı ekmeyi büyük dedesinden öğrenmemiş miydi? Koyunlara o ottan yedirirsen karınları şişer. Bunu köydeki herkes böyle bilir değil mi? Ama on günlük yürüyüşle gidebildiğin yerdeki otların ne olduğunu bilmiyorsun. Çünkü kimse oraya gidip de koyun yaymamıştı.
Bildiğin her şeyi bir önceki kuşaktan öğrendin. Onlarda bir öncekilerden, onlarda… böyle gidiyor ilanihaye.
Yeşil gözlü ve sarışınlar kuzeylidir. Siyah derililer Afrikalıdır. Çin’de yaşayanların hepsinin gözü çekiktir. Japonların gözleri kısıktır.
Ne kolay değil mi? Barkod okur gibi. Anında anlıyor ve çözüyorsun olayı, sorunu. Elinde bir örnek mi var, git hemen raftaki kutulara, içindekilerden hangisine uyuyorsa etiketi yapıştır ve koy aynı kutuya.

“İşçilerin ücretleri…” vay bu komünist.
“Vatan, millet…..” vay sen faşistsin.
“Kardeşlerimizi katlediyorlar…..” vay ırkçı domuuz, biz her türlü ırkçılığı ayağımızın altına aldık, senide alırım şimdi ayağımın altına çok konuşma.
“Mustafa Kemal Çanakkale’de…..” vay gene çıktı bu Kemalistler, bunlar Müslümanların ahlakını bozup dinsiz yaptılar. Şapka giymedi diye adam astılar. Bizi batılı yapıp atalarımızın dininden kopardılar.
“.. ama siz şimdi Batılılaşmak için kıçınızı yırtıp Avrupa Birliği’ne girmeye çalışmıyor musunuz, Mustafa Kemal’in de gösterdiği (o zaman için) muasır medeniyet hedefi orası değil miydi?” vay halk düşmanı, ileri demokrasi düşmanı. Sen milletin gelişmesini, Avrupa’da vizesiz gezmesini istemiyor musun?
Herhangi bir konuda bu kadar kesin karar verebilmek için o konu ile ilgili her şeyi biliyor musun? Bilinebilecek olanlar bu kadar az mı? Sen bu kadar mükemmel misin?
Bilmiyorsun ama bilen birisine soruyorsun. O sana her şeyi anlatıyor değil mi?
Böyle gider daha.
Çok kolaydır öğrenmeye çalışmak yerine kutulardaki hazır şablonlara uydurmak herşeyi.
Çok kolaydır hocalara sormak. Onlar trafodur ya, sen her bilgiyi öğrenecek kapasitede olabilir misin? Önce onlara sor. Onların engin sonsuz zekâ ve idraklarından süzülmüş damıtılmış bilgileri senin içi boş kafatasına damla damla akıtırlar. Sen hiç zahmet etme, yorulma, çabalama. Onlar senin yerine düşünürler ve en iyi kararı verirler.

Beni kategorize etme.
Bu şarkıyı dinleyin bir defa daha. Ama bu sefer farklı bir amaçla. İlle sevgilinize isyan olsun diye değil.
Bu muhafazakârlıktır. Her şeyi (tabi burada işine gelen, menfaatine uygun olan her şeyi) olduğu gibi koru.
Baban put yapıyorsa sen de put yaparak hayatını kazan, sakın kırma onları. Kırarsan onlardan gelecek paraya kavuşamazsın.
Yanlışları görme, söyleme. Çünkü büyüklerin öyle yapıyor. Rahatsız mı etmeye başladılar, sana verilenleri al ve sus. Birisinin “bir elime Ay’ı, diğerine Güneş’i verseler doğruyu söylemekten vaz geçmeyeceğim” dediği kulağına çalınırsa duymamazlıktan gel.

Bütün bir toplum yanlışta olabilir mi?
Herkes böyle yapıyor işte, sen de yap. Atalarının, babalarının yaptıklarından mı döneceksin?
Hz. Muhammed yeryüzünün görüp görebileceği en büyük devrimcidir. O bütün bir toplumun, kültürün, paradigmanın değerlerini tek başına yüzseksen derece değiştirip dünyalarını başlarına yıkmıştı.
Ama sen onun yıktığını tekrar inşa etmekten başka bir şey yapmıyorsun o kutularınla, raflarınla, dolaplarınla, etiketlerinle.
Kainata bak, fraktallar sana ne anlatıyor? Sünnetullah nedir görmeye çalış.
Geri geri adım atarak ancak düşersin. Arkaya bakarak ileri gidemezsin.

Rivayetler, tevatürler, hikayeler seni uyutup enerjini almaktan başka bir işe yaramıyor. Bu “matrix” tir. Sanal alemde her şey olduğunu sanırsın ama gerçekte yumurtasını bile kıramamış bir kuş yavrusundan başka bir şey değilsin. Sahip olduğun, ürettiğin bütün enerji başkasının bekası için ve senin yok olman pahasına senden gönüllü olarak alınıyor.

  TOPLUMUMUZ ARTIK SADECE ERGENLERDEN OLUŞUYOR?*   “Çocuklar İktidarda” kitabının yazarı İsveçli Psikiyatrist David Eberhard, liberal ye...