16 Aralık 2011 Cuma

DEĞMESİN ELLERİMİZ-MODEL

DEĞMESİN ELLERİMİZ
Ah ne zormuş bitsin demek, 
Hala severken seni. 
Dudaklarını öpmemek, 
Bir yabancı gibi. 

Bilirsin ayrılık konusunda, 
İyi değiliz ikimiz de. 
Bir kıvılcım yeterdi her zaman, 
Koşup geri dönmemize. 

Değmesin ellerimiz, 
Buluşmasın bu gözler. 
Yine erir gideriz, 
Unutulur yeminler. 

Biz hiç beceremedik sevmeyi de terk etmeyi de. 
Aşk kokan dudakların karşısında direnmeyi de. 

Biz hiç beceremedik sevmeyi de terk etmeyi de. 
Aşk dolu mısraların karşısında direnmeyi de. 

İşte bir kez daha durup karşında, 
Belki de son defa soruyorum sana: 

Bitti mi hikâyemiz? 
Bu ne biçim son böyle? 
Değmez miydi sevgimiz, 
Savaşıp direnmeye? 

Değmesin ellerimiz, 
Buluşmasın bu gözler. 
Yine erir gideriz, 
Unutulur yeminler. 

Biz hiç beceremedik sevmeyi de terk etmeyi de. 
Kendimize sahip çıkıp dünyayla yüzleşmeyi de. 

Biz hiç beceremedik sevmeyi de terk etmeyi de. 
Korktuğumuz o gözlerin karşısında direnmeyi de. 

Bitmesin hikayemiz... 

MODEL

6 Ekim 2011 Perşembe

ŞİRK ODAĞI : ŞİRKET (YAVUZ SOYSAL)


ŞİRK ODAĞI : ŞİRKET
YAVUZ SOYSAL - www.adilmedya.com 'dan(16-10-2011)  alınmıştır.

Özellikle 1990’lardan itibaren yasaları yapanın devletler,devleti esas yönetenin “piyasa güçleri” yani çok uluslu şirketler olduğu ortada. Şirketler ve onların ürettiği argümanlar etrafımızı sarmış durumda. Reklam,gösteri,kişisel gelişim…bunlardan kaçış yok. Kapitalizm kendisine benzeterek narsist,hasta bireyler yaratıyor. Bu konuda bulabileceğimiz en çarpıcı kaynaklar,aynı adlı kitaba dayanan,corporation(şirket) filmi ile yirmi dakikalık Story of stuff (şeylerin hikayesi) animasyon filmi.
İlkinin temel savı, şu an devletlerden daha güçlü olan ve yaşadığımız hayatı her açıdan kuşatan ve biçimlendiren şirketlerin, insanları da kendi suretlerinde yaratmış olduğu. 19. yüzyılın sonundan itibaren hukuken bir “kişi” statüsünü alan ve son 150 yılda tüm insanları ve devletleri yönetir hale gelen şirketlerin kişilik yapısı,psikoloji literatüründeki “piskopat” ın karakter özelliğiyle örtüşüyor.

Bunlar:
1. Başkalarının hisleri konusunda vurdumduymazlık(hisse sahiplerinin karını arttırmak için her türlü bedel mubah): Şirket filminde belgelendiği üzere Monsanto’nun  ineklerin süt üretimini arttırmak için kullandığı kimyasallar süte geçiyor ve insan sağlığını ciddi biçimde tehdit ediyor.Ama bu durumu anlatan bir belgesel hazırlayan televizyonların reklam gelirleri kesilerek engelleniyor.Şirket aynı zamanda en büyük reklam veren olduğu için bilgi alma özgürlüğünü de engelliyor.
2. Kalıcı ilişkiler kuramamak: Michael Moore’nun 1989’da yönettiği ilk filmi Roger and Me,otobiyografik bir hikayeye dayanıyordu.Dünya’nın en zengin şirketlerinden General Motors milyarlarca dolar kar ettiği halde ABD’deki 11 araba fabrikasını kapatıp 30.000 işçiyi kovmaya karar verir.Bu fabrikaları saatte 70 sente çalışacak ucuz iş gücünün olduğu Meksika’ya taşıyacak,tasarruf ettiği parayla da başka şirketler alacaktır.Bir yığın insan işsiz kalır,aç kalır.Göç için yollara düşer,suç işlerler.Hapishaneler dolar.
3. Başkalarının güvenliğine dair pervasızlık: 23 Temmuz 2010’da NTV’de yayınlanan,2008 yapımı Food inc. Belgeselinde gıda endüstrisinin vahim durumu gözler önüne seriliyor.İki yaşındaki Kevin Kowaleyk’in yediği hamburgerdeki E-coli bakterisi nedeniyle ölmesi,”fast food” lokantalarında etlerin güvenilirliği tartışmasını başlatsa da,gıdalarımız 1970’lere göre çok daha az denetleniyor,hangi besinlerde genetiği değiştirilmiş ürün kullanıldığını bilmiyoruz ve her gün yediklerimizin içerdiği toksit kimyasal maddeler ile kanser oranlarındaki artışın paralelliğini araştırmak isteyen projeler türlü yollardan engelleniyor.Tüketici sağlığı dışındaki pervasızlık örnekleri:Tuzla tersanesindeki işçi ölümleri,kot taşlama işçilerinin slikozis hastalığı sebebiyle ölmesi,madenlerde ölenler…
4. Dolandırıcılık: Sürekli yalan söylemek ve daha fazla kar uğruna başkalarını aldatmak.Ülkemiz tarihi bu konuda epeyce zengindir.Halen tüm sektörlerde bolca örnek bulunmaktadır.
5. Suçluluk duymamak: Şirketler bırakınız suçluluk duymayı,kişisel gelişim,medya ve türlü ideolojik saldırılarla yoksullara bunun sorumlusunun kendisi olduğunu belletmiştir.Dizilerdeki zengin sevicilik,hortumcuların omuzlara alınması,dolandırıcının “akıllı” sıfatıyla övülmesi halkın düzeni ne kadar içselleştirdiğinin kanıtıdır.Hatta, “Kapitalizm müminin yitiğidir” diyen çılgınlar vardır.
6. Yasalara ve toplumsal normlara uymamak: Şirketler temel insan haklarıyla ilgili yasaları ihlal ettikleri zaman bile üste çıkıp masum rolü oynayabiliyor.Örneğin,Bolivya’da suyun özelleştirilmesiyle “suya sahip olan” Bechtel şirketi halkın evlerinin çatısına leğenler koyarak yağmur suyu toplamasını bile cezalandırmaya kalkmıştı.Suçlardan bahsederken hep bireylerin işlediği sokak suçlarından bahsediliyor; fakat çok büyük zararları olan şirket suçları konuşulmuyor.
Peki şirketlerin karlarını sınırsızca arttırmasının ve tüketicinin ucuz mallara ulaşmasının bedelini kimler,nasıl ödüyor? Şeylerin hikayesi animasyon filmi yapan Annie Leonard, süpermarketten 5 dolara aldığı radyonun nasıl bu kadar ucuz satılabildiğini merak ediyor. Güney  Afrika’da çıkarılan kotlan madenini,Meksika’daki çocuk işçiler radyo haline getiriyor. Bütün masraflar ürüne yansımadığı için ucuz. Amerika’nın Irak’ı işgali ile elde ettiği ucuz petrol ile köle emeği sayesinde elde edilen ucuz maliyet birleşiyor ve gerçek bedeller“dışsallaştırıldığı” için tüketiciye yansımıyor. Bedeli ise şu kesimler ödüyor: Metaları üretirken kendileri de en değersiz metaya dönüşen işçiler(üretim),taşımasını yapan emekçiler(dolaşım), çalışan kasiyerler(hizmet) ve bütün bu aşamalarda doğanın kirlenmesinden doğrudan ya da dolaylı etkilenen şimdiki ve gelecek kuşaklar.
İşte bu kısa filmden birkaç çarpıcı bilgi:
200 yılında dünyanın en büyük 100 ekonomisinin51’ini şirketler ve 49’unu devletler oluşturuyordu.
ABD dünya nüfusunun yüzde beşini barındırıyor ama tüm doğal kaynakların üçte birini tüketiyor ve dünyadaki atıkların üçte birini çıkarıyor.
Son otuz yılda dünyadaki doğal kaynakların üçte biri tükendi.Sadece Amazon’da dakikada 2000 ağaç yok ediliyor.
Dünyada günde 3300 kişi iş kazalarında ölüyor;günde 200.000 kişi iş bulma umuduyla kentlere göç ediyor.
Amerikalı tüketiciler günde 300’e yakın reklama maruz kalıyor.Çılgın bir tüketim yaşanıyor.Amerika’da satılan malların yüzde 99 ‘u altı ayda çöpü boyluyor.Tüm dünyadakiler bu hızla tüketseydi beş gezegene ihtiyacımız olacaktı.
Görüldüğü gibi akıl dışı bir sistemde yaşıyoruz.Onun için şirketler ve onun ürettiği sorunları(asgari ücret,taşeronlaştırma vb.) hedefine koymayan hiçbir kurum veya kimse sahici bir iş yapmış olmaz. Her şey dönüp dolaşıp uluslar arası bir şirketin kasasına para olarak dönüyor çünkü. Bu günlerde dış politika uzmanı haline gelen ve büyük devlet olma hayaliyle şaha kalkan Müslümanların bu şirketler meselesini iyi düşünmesi ve peygamberlerin yaptığı gibi içeriye dönük bir eleştiri getirmesi gerekiyor. Kuran kıssalarına bakınız orada hep kavmin müstekbirlerinden ve ona karşı mücadele den peygamberlerden bahseder. Bu açıdan baktığımızda Türkiyeli Müslümanların gözünü içerideki yangına çevirmesi gerekir.  Emperyalizme karşı olmanın yolu buradan geçiyo. Çünkü Abd,İsrail,Fransa vb. şirketlerin isteğiyle sağa-sola saldırıyor.
Sonuçta şirk şirketle tüm yaşama hakim olmuştur .Eğer İslami bir iş yapmak isteyen varsa; mesela taşeronlaştırma, asgari ücret, işsizlik konusunda ses çıkarması gerekiyor.Tevhit şirk kavgası buradadır. Vesselam!

18 Haziran 2011 Cumartesi

KİBİR HAKKINDA

                      
MÜKEMMELİYETÇİ SALAKLAR ÜZERİNE... 
Nihayet psikologlar geri zekâlı tipleri de övmeyi başardı!

Kıçını yerden kaldıramayan, kendine güvensiz, şüpheci, vesvese dolu bir ton beş para etmez adama
 “Mükemmeliyetçi” tanısı koyup gönderiyorlar.
- Hocam, tezimi yazacağım ama 4 yıldır en muhteşem cümleyi bulup başlayamadım…
 (Lan iyi ki TEZ demişler, yoksa 50 yıl sürerdi ha!)
- On yıldır üstünde çalıştığım bir şiirim var, bitmedi daha, acele etmiyorum, 
bitince kusursuz olmasını istiyorum, o yüzden yani…
(Vay be, ayet yazıyor sanki!)
- İnanır mısınız doktor bey, 18 aydır hamileyim fakat en mükemmelini doğurmak için çabalıyorum inanın…
( Tabi ya, size de bu yakışırdı zati…)
Her çocuğun başında velisi konuşup duruyor:
 “Yavrum, ne iş yaparsan yap ama yapınca 1 numara olmaya çalış. 
İnsanlar kafayı üşüttü. Kimse sıradan değil, herkes dışkısında inci arıyor!
Modern dünya ve modern insanlık mükemmel bir hayat tarzı işliyor iliklerimize…
Çok az insan, çocuğunun mükemmel bir kul olması için öğüt veriyor.
Düşünsenize birinciliğe oynayan milyarlarca insanın arasında kaynatıyoruz çorbamızı.
Her sabah kral olmak için yola çıkan asgari ücretli insanlarla birlikte yürüyoruz kaldırımda. 
Herkes yanındakine kuluymuş gibi davranıyor, kendini farklı sanıyor…
İnsanlık çıldırdı!
Kendini önemsiz, beş kuruş etmez biri olarak hisseden insanlara hasret kaldık… 
Kibir savaşları kan dökmeye devam ediyor…
İşte, yüz yılın hastalığı: “Mükemmeliyetçi Kişilik.”
Yerinden kalkmayan, Ya Allah Bismillah diyerek adım atamayan, yılgın, bitkin, ahmak insanların madalyası:
 Mükemmeliyetçi kişilik…
Mükemmel kimdir söyleyeyim mi?
Mükemmel: Düşünce kalkan, dayak yiyip yaralarını saran, her nefesinin hakkını veren, 
ölmesini ve yenilmesini bilen adamdır…
Birçoğumuz öyle değil miyiz? Köpeklerin dişleri arasından kurtulmuş gibi paramparça yürüyoruz kaldırımlarda, 
yeniden elektrik direklerine tırmanıyoruz afiş asmak ve sancağımızı ayağa kaldırmak için…
Öyleyse üzülmek yok, hemen şimdi, ya Allah, Bismillah…

YAZAR BÜLENT AKYÜREK   
CUMA, 17 HAZIRAN 2011 20:40
www.bulentakyurek.org ‘dan alınmıştır.

10 Ocak 2011 Pazartesi

ÜMMET NEDİR, ÜMMET TARİFİ.

ÜMMET NEDİR?

Ümmet, yeryüzünün hiçbir yerinde yerleşik halde değildir. Ümmet, hiçbir kan ve toprak bağına dayanmayan bir toplumdur. Ümmet hiçbir iş, hayat tarzı ve gelir düzeyine göre oluşmamış olan bir toplumdur. Ümmet, bireylerinin büyük ve aşkın bir önderliğin rehberliğinde bireyin ve toplumun kemalini ve ilerleme sorumluluğunu kanında, hayatında ve inancında hisseden bir toplumdan ibarettir. Hayatta rahat "olmak"la değil, "sonsuza" gitmek'le, mutlak kemale, mutlak bilgiye ve mutlak bilince gitmekle, aşkın değerleri sürekli bir şekilde yaratıp keşfetmekle, hiçbir durakta, hiçbir şekil ve kalıp içerisinde kalmamakla, olmakla, daima insanî tekamül içerisinde olmakla, hicretle, daima "olduğumuz yerden olduğumuz şeye" hicretle, insan fıtratının derinliklerinde gizli yetenekleri daima filizlendirmekle, tüm beşerî boyutlardaki filizlenmeyi algılamakla mükelleftir. 
Dr Ali Şeriati. "Ali" kitabından.

  TOPLUMUMUZ ARTIK SADECE ERGENLERDEN OLUŞUYOR?*   “Çocuklar İktidarda” kitabının yazarı İsveçli Psikiyatrist David Eberhard, liberal ye...