MİRNİ BEY -1-
Bir varmış bir yokmuş, Allahın kulu pek çokmuş.
Bu kullardan iki tanesi de birbirlerine çok uzak olarak yaşayan samimi dostlarmış.
Bir gün biri, diğeriyle şöyle karşılıklı oturup hasret gidermek için yola çıkmış ve arkadaşının memleketine gitmiş.
İki arkadaş buluşunca birbirlerine sarılmışlar, uzun uzun konuşarak hasret gidermişler.
Akşam olunca da yemekler hazırlanmış, sofra kurulmuş. Ev sahibi misafirini sofraya buyur etmiş. Misafir, uzun yolculuğun verdiği yorgunlukla, iştah içinde sofraya oturmuş, ama bakmış ki ev sahibi oturmuyor, eline kocaman bir sopa almış kenarda bekliyor.
Misafir hayret içinde arkadaşına neden sofraya oturmadığını sormuş ve hatta elindeki sopanın ne anlama geldiğini merak etmiş.
“Dostum bizim buralarda fare denilen bir hayvan var, hiç rahat vermezler bize. Özellikle yemeklerde çok rahatsız ederler. Bu sebeple yemek sırasında içimizden birisi muhakkak nöbet tutar ve fareler gelirse kovalar, diğerleri de yemeklerini rahat rahat yerler” demiş.
Bu kullardan iki tanesi de birbirlerine çok uzak olarak yaşayan samimi dostlarmış.
Bir gün biri, diğeriyle şöyle karşılıklı oturup hasret gidermek için yola çıkmış ve arkadaşının memleketine gitmiş.
İki arkadaş buluşunca birbirlerine sarılmışlar, uzun uzun konuşarak hasret gidermişler.
Akşam olunca da yemekler hazırlanmış, sofra kurulmuş. Ev sahibi misafirini sofraya buyur etmiş. Misafir, uzun yolculuğun verdiği yorgunlukla, iştah içinde sofraya oturmuş, ama bakmış ki ev sahibi oturmuyor, eline kocaman bir sopa almış kenarda bekliyor.
Misafir hayret içinde arkadaşına neden sofraya oturmadığını sormuş ve hatta elindeki sopanın ne anlama geldiğini merak etmiş.
“Dostum bizim buralarda fare denilen bir hayvan var, hiç rahat vermezler bize. Özellikle yemeklerde çok rahatsız ederler. Bu sebeple yemek sırasında içimizden birisi muhakkak nöbet tutar ve fareler gelirse kovalar, diğerleri de yemeklerini rahat rahat yerler” demiş.
Misafir yemeğe başlar başlamaz da fareler birer ikişer ortaya çıkmaya başlamışlar. Ev sahibi de sopa ile başlamış pat, küt vurarak fareleri kovalamaya, öldürmeye. Bir süre sonra her taraf fare ölüsü dolmuş.
Misafir bu manzara ve durumdan dehşete düşmüş. “Dostum bu böyle olmaz, farelerle böyle başa çıkılır mı hiç, şu hale bak.”
“Ne yapabiliriz ki başka” demiş ev sahibi, “ancak bu şekilde engelleyebiliyoruz fareleri”.
Misafir gülmüş bilgiççe; “kardeşim” demiş, “bizim oralarda kedi dediğimiz bir hayvan vardır. Ufak tefek bir hayvandır ama bu farelerin kökünü kurutur. Şimdi burada bir tane olacaktı ki bu farelerin bir tanesi bile burada bulunamazdı”.
Ev sahibi şaşkınlık içindeymiş. “Ne diyorsun sen, gerçekten mi?” diye hayret ve merakla sormuş.
“Elbette” demiş misafir olan, “ama kaygılanmana gerek yok artık, ben geriye memleketime dönünce hemen sana bir tane kedi göndereceğim ve sizi bu çileli işten, bu işkenceden kurtaracağım”.
Ev sahibi merak içinde sormuş tekrar “yani, bütün fareleri yer mi, bitirir mi bu kedi dediğiniz hayvan.”
“Merak etme hiç sen o çok seçici değildir, ne bulursa yer, ne verirsen yer, yemek seçmez hiç” demiş misafir.
Misafirlik bitip de memleketine dönünce söz verdiği gibi arkadaşına bir kedi yavrusu göndermiş. Küçük, tekir, sevimli bir yavruymuş bu.
Hediyeyi alan ev sahibi çok sevinmiş bu duruma. Yavru kediye büyük bir özen göstererek bakmış, en güzel yiyeceklerle büyütmeye başlamış. Kedi de çok atak ve avcı bir kediymiş hani. Etrafta bu kadar fare varken sık sık avlanmaya başlamış. Avlandıkça tecrübesi artmış, tecrübesi arttıkça da daha fazla fare avlamaya başlamış. Giderek de irileşmeye, pençeleri ve dişleri büyüyüp sivrileşmeye, keskinleşmeye başlamış.
“Ne yapabiliriz ki başka” demiş ev sahibi, “ancak bu şekilde engelleyebiliyoruz fareleri”.
Misafir gülmüş bilgiççe; “kardeşim” demiş, “bizim oralarda kedi dediğimiz bir hayvan vardır. Ufak tefek bir hayvandır ama bu farelerin kökünü kurutur. Şimdi burada bir tane olacaktı ki bu farelerin bir tanesi bile burada bulunamazdı”.
Ev sahibi şaşkınlık içindeymiş. “Ne diyorsun sen, gerçekten mi?” diye hayret ve merakla sormuş.
“Elbette” demiş misafir olan, “ama kaygılanmana gerek yok artık, ben geriye memleketime dönünce hemen sana bir tane kedi göndereceğim ve sizi bu çileli işten, bu işkenceden kurtaracağım”.
Ev sahibi merak içinde sormuş tekrar “yani, bütün fareleri yer mi, bitirir mi bu kedi dediğiniz hayvan.”
“Merak etme hiç sen o çok seçici değildir, ne bulursa yer, ne verirsen yer, yemek seçmez hiç” demiş misafir.
Misafirlik bitip de memleketine dönünce söz verdiği gibi arkadaşına bir kedi yavrusu göndermiş. Küçük, tekir, sevimli bir yavruymuş bu.
Hediyeyi alan ev sahibi çok sevinmiş bu duruma. Yavru kediye büyük bir özen göstererek bakmış, en güzel yiyeceklerle büyütmeye başlamış. Kedi de çok atak ve avcı bir kediymiş hani. Etrafta bu kadar fare varken sık sık avlanmaya başlamış. Avlandıkça tecrübesi artmış, tecrübesi arttıkça da daha fazla fare avlamaya başlamış. Giderek de irileşmeye, pençeleri ve dişleri büyüyüp sivrileşmeye, keskinleşmeye başlamış.